Saray rejiminin ikiyüzlü dış politikası

Ne kadar ikiyüzlü söylemlere başvururlarsa başvursunlar, mızrak çuvala sığmıyor. Kirli ortaklık her bir saldırganlıkta daha açık ortaya çıkıyor. Türk sermaye devletinin önemsediği tek şeyin kendine yeni nüfuz ve sömürü alanları yaratmak olduğu yeniden yeniden gözler önüne seriliyor.

Siyonist İsrail’in İran’a yönelik ABD destekli saldırısının 12. gününde ateşkes ilan edildi. Şimdilik ateşkes sağlanmış görünse de bu, ABD ve İsrail’in saldırılarının sona ereceği anlamına gelmiyor. Zira emperyalist-siyonist saldırganlıkla asıl amaçlanan, kendi çıkarları doğrultusunda bölgeyi yeniden dizayn etmek.

Saldırılar yaşanırken, Türkiye’de saray rejimi İsrail’in saldırılarını kınayan açıklamalarda bulundu. Hatta İsrail’in eylemlerini “haydutluk” olarak nitelendirdi. Yetmedi, sıranın Türkiye’ye geleceğini öne sürerek “birlik ve beraberlik” çağrıları yaptı.

Ancak Erdoğan bu sözleri sarf ederken, Kürecik Radar Üssü İran’ı gözetleyerek İsrail’e istihbarat sağlıyordu.

Dahası, bir yılı aşkın süredir İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırımı sürerken, İsrailli pilotlar Konya semalarında eğitim görüyorlardı. “İsrail’le ticareti kestik” yönündeki açıklamalara rağmen, İsrail ordusunun ihtiyaç duyduğu mallar başta olmak üzere Türkiye’den İsrail’e ihracat da hâlâ devam ediyor. İsrail ordusuna çalışan VELA gemisi rahatlıkla Mersin Limanı’na demir atabiliyor.

AKP iktidarının İsrail’e yönelik söylemleri, göstermelik tepkilerin ötesine geçmiyor. Zira saray rejimi, bölge halklarına kan, gözyaşı ve yıkım getiren savaş ve saldırganlık politikalarında ABD ve İsrail’in önemli bir ortağıdır.

Saray rejiminin şefi bir yandan İsrail’e “haydut” derken, diğer yandan bölgeye yönelik politikalarda ABD ve İsrail ile ortak hareket ediyor. Yabancısı olmadığımız bu ikiyüzlü politikanın tek bir sebebi var: Bölgede gücünü artırmak ve bugüne kadar sunduğu hizmetler karşılığında daha fazla pay talep etmek. Yani AKP iktidarı yalnızca politik hesaplarla hareket ediyor. Bölge halklarının yıkıma uğraması, insanların ölmesi, evlerin yakılıp yıkılması zerre kadar umurunda değil.

Öte yandan, özellikle Filistin’de yaşanan vahşi katliamlar nedeniyle toplumda genel bir İsrail karşıtlığı mevcut. Saray rejimi bu durumu fırsat bilerek, hamasi söylemlerle sözde bir İsrail karşıtlığına bürünüyor. “Sıra Türkiye’ye gelecek” söylemleriyle “iç cepheyi güçlendirme” çağrıları yapıp, durumu fırsata çevirmeye çalışıyor. Toplumun geniş kesimlerini bu yolla yedeklemeye, zayıflayan etkisini ve gücünü yeniden artırmaya çalışıyor.

Ne kadar ikiyüzlü söylemlere başvururlarsa başvursunlar, mızrak çuvala sığmıyor. Kirli ortaklık her bir saldırganlıkta daha açık ortaya çıkıyor. Türk sermaye devletinin önemsediği tek şeyin kendine yeni nüfuz ve sömürü alanları yaratmak olduğu yeniden yeniden gözler önüne seriliyor.