“Biz işçilerin mücadelesinin esas hedefi, bu baskı ve sömürü düzeninin temellerinden yıkılması ve yerine bir işçi-emekçi iktidarının kurulması olmalıdır. Bununla birlikte, 23 yıldır bizlere yoksulluk, açlık, düşük ücret, işsizlik, güvencesizlik, kısacası insanlık dışı çalışma ve yaşam koşulları dışında bir şey vermeyen, haklarımızı gasp edip grevlerimizi yasaklayan, bizleri sefalete sürükleyip sermaye sınıfını ihya eden bu iktidara gücümüzü göstermenin zamanı çoktan gelip geçmiştir.”
Dönem “ne kadar mücadele o kadar kazanım” parolasının geçerli olduğu bir dönemdir. Süren halk hareketi, iktidarı zora düşüren gelişmeler Tüpraş işçisinin lehinedir. Eğer mücadele kararlılığı ortaya konulursa, her türlü barikat aşılır. Sonunda diz çöken Koç sermayesi olur. Bu da yalnızca Tüpraş işçisi için değil tüm işçi sınıfı için büyük bir kazanım olur.
İşçi sınıfı ve emekçilerin fabrika, havza ve işyerlerinde sınıfın özgün talepleri ekseninde mücadeleye çekilmesi, bu mücadele ile süregiden direniş arasında bağ kurulması, hareketin içindeki ilerici potansiyeli düzen sınırlarının dışına taşımak ve sınıfsal bir eksene çekmek için hayatidir. 1 Mayıs’a giderken devrimci-ilerici işçiler ve güçler bu bilinçle davranmalı, 1 Mayıs alanında işçi sınıfı ile gençliğin militan öfkesini birleştirmek için seferber olmalıdır.
1 Mayıs’ı işçi sınıfının gerçek gücünü ortaya koyacağı birleşik, kitlesel ve militan mücadele süreci olarak örgütleyebilmek ilerici-devrimci güçlerle birlikte öncü işçilerin önünde önemli bir görev ve sorumluluk olarak durmaktadır.
İşçi demokrasisinin, burjuva demokrasisinden binlerce kat daha demokratik ve üstün olduğu gerçeği gerek Paris Komünü deneyimi gerekse 1917 Ekim Devrimi’yle somut olarak doğrulanmıştır.
Kapitalist düzende üretim araçlarıyla birlikte devlet de burjuvaziye aittir. Dolayısıyla bu düzende “eşitlik”, “özgürlük” ve “demokrasi” gibi kavramlar, üretim araçlarının özel mülkiyetinin burjuvaziye ait olduğu ve bununla birlikte siyasal iktidarın da ona ait olduğu gerçeğini gizlemeye yarar.
İşçi sınıfının kendi mücadelesiyle elde ettiği oy hakkı, yasalar önünde eşitlik, biçimsel seçilme hakkı gibi kazanımlar da siyasal iktidarın gerçek niteliği konusunda yanılsamalara yol açtı. Burjuvazi önce zorla kabul etmek zorunda kaldığı bu hakları, sonrasında sömürü düzenini geniş kitlelere onaylatmanın aracına çevirdi. Bu da işçi sınıfı ve emekçilerin, üretim araçlarına sahip olan kapitalistlerin siyasal iktidarın da esas sahibi olduğu ve devlet denilen mekanizmanın onlara hizmet ettiği gerçeğini kavramasını zorlaştırdı.