Kamu işçilerinin kazanması için!..

Yapılması gereken, kamu işçilerinin vakit geçirmeden kendi taban örgütlenmelerini kurmalarıdır. Yalnızca kendi talepleri için değil, sınıfın diğer bölüklerini de harekete geçirecek bir “genel grev, genel direniş”in örgütlenmesi doğrultusunda çaba harcamalarıdır. Eylemler yeniden başlatılmalı, grev kararları hayata geçirilmeli ve sendikal merkezler genel grev kararı almaya zorlanmalıdır.

600 bini aşkın kamu işçisini kapsayan sözleşme süreci kritik bir aşamadan geçiyor. Aylar boyunca teklif sunmayan iktidar, önce yüzde 16 artış önermiş, sonra da bunu bir puan yükseltmişti. 3. görüşmede ise ilk altı ay için yüzde 24 ve ikinci altı ay için gerçekleşen enflasyon oranında zam teklif etmişti.

Kamu işçisinin taleplerinin çok çok gerisinde olan bu teklifin ardından sendika bürokratları uğursuz rollerini oynamaya devam ettiler. Bu teklifi olumlu buldular. Tabanın basıncıyla yapılan eylemleri durdurdular ve kapalı kapılar arkasında yaptıkları görüşmelere dair hiçbir açıklama yapmadan anlaşma sağlandı algısı yarattılar.

Ancak kemer sıkma programını uygulamak konusunda açık bir kararlılık taşıyan iktidar, sendika bürokratlarının eylemleri bitirmesinden aldığı güçle bu teklifi bile geri çekti. Şimdi ise hep beraber ölümü gösterip sıtmaya razı etme oyunu oynuyorlar.

Dışardan bakan biri, AKP iktidarı ve sendika ağalarının yüz binlerce kamu işçisiyle dalga geçtiğini düşünebilir. Ancak tablo daha vahimdir. Zira AKP iktidarı ekonomik krizin tüm yükünü işçi ve emekçilerin üzerine yıkmak anlamına gelen sefalet ücreti dayatmasında kararlıdır. Sendika bürokratları da buna çanak tutmaktadır. Sermaye sınıfına hizmette kusur etmeyen sendika bürokratları dün “Uzasa işi karıştıracaktık, böyle kapattık iyi oldu!” dedikleri gibi, bugün de alelacele sefalet sözleşmesini imzalamak için fırsat kolluyorlar.

El birliğiyle günlerdir oyalayıp yorarak, beklentileri düşürerek ve yılgınlık yaratarak sefalet zammını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bunu doğrudan yapamıyorlar, zira kamu işçisinin mücadele gücünden korkuyorlar. Buna rağmen güvendikleri nokta, kamu işçilerinin yeterince örgütlü olmamasıdır.

Kamu işçileri bugün ne yazık ki sadece mücadeleci sendikalardan değil; işyeri komitesi, işçi birlikleri ve platformları gibi taban örgütlenmelerinden de yoksun durumdalar. Çalışma ve yaşam koşullarının gün geçtikçe ağırlaşmasından kaynaklı öfke ve tepki duysalar, sendika bürokratlarına karşı güvensizlik taşısalar da bu örgütsüzlük durumu, önlerine kurulan sendikal bürokrasi-iktidar iş birliğinin yol açtığı engelleri aşmalarını zorlaştırıyor.

Oysa Türkiye sınıf hareketi tarihinde kamu işçileri iş yeri komitesi, işçi birlikleri ve platformları gibi anlamlı taban örgütlenmesi deneyimlerine sahiptir. Başta kamu işçileri olmak üzere işçi sınıfının kazanımları açısından olduğu kadar siyasal sonuçları bakımından da sınıf mücadelesi tarihinde çok özel bir yere sahip olan ‘89 Bahar Eylemleri, tam da bu tür örgütlenmeler üzerinden gerçekleşmiştir.

Zaman içinde özelleştirme saldırıları, çalışma rejimindeki çok yönlü değişiklikler, işçi profilindeki değişimler vb. nedenlerle bu birikim sekteye uğramış olsa da hâlâ hafızalarda yerini korumaktadır.

Bugün sermaye iktidarının sendika bürokratlarına yaslanarak dayattığı sefalet karşısında, geçmiş deneyimlerin birikimi üzerinden tabandan örgütlenme ve buna dayalı bir mücadele çabasına ihtiyaç vardır.

Gelinen aşamada yasal zorunluluk gereği peş peşe grev kararları alınıyor. Ancak sendika bürokratları, grev kararları alınırken bile “yanlış anlaşılmasın, grev yapmıyoruz” demeyi ihmal etmiyorlar.

Yapılması gereken, kamu işçilerinin vakit geçirmeden kendi taban örgütlenmelerini kurmalarıdır. Yalnızca kendi talepleri için değil, sınıfın diğer bölüklerini de harekete geçirecek bir “genel grev, genel direniş”in örgütlenmesi doğrultusunda çaba harcamalarıdır. Eylemler yeniden başlatılmalı, grev kararları hayata geçirilmeli ve sendikal merkezler genel grev kararı almaya zorlanmalıdır.

AKP iktidarının dayatmalarının, sendika bürokratlarının oyunlarının boşa düşürülmesinin ve taleplerin kazanılmasının yolu topyekûn bir direnişin örgütlenmesinden geçmektedir.