çalışma koşulları için verilen mücadele, yalnızca ücret ya da saat mücadelesi değil, aynı zamanda yaşam hakkı mücadelesidir. Dinlenme hakkı da bu mücadelenin en temel ayaklarından biridir.
Son günlerde sosyal medyada, market işçilerinin çalışma koşullarını gözler önüne seren videolar dolaşıyor. Yorgunluktan ayakta duramayan, bayılan, paletlerin veya çöp torbalarının altında kalan işçilerin görüntüleri, vahşi sömürü düzeninin yalnızca küçük bir kısmını yansıtıyor.
Uzayan çalışma saatleri ve yoğun tempo, meslek hastalıklarını, iş kazalarını ve cinayetlerini kaçınılmaz kılıyor. Kapitalistler daha fazla kâr için işçilerin ücretlerini düşürüyor, çalışma sürelerini uzatıyor.
Bugün birçok iş kolunda yasal sınırların çok ötesinde, günlük 13-14 saate varan mesailer yaygınlaşmış durumda. Hafta tatili, yıllık izin, doğum ve emzirme izinleri gibi en temel haklar sistematik şekilde gasp ediliyor.
Çoğu işyerinde dinlenme alanları ve süreleri yok sayılıyor. Oysa 4857 sayılı İş Kanunu’na göre; 4 saatten kısa işlerde 15 dakika, 4-7,5 saat arası işlerde 30 dakika,7,5 saatten uzun işlerde bir saat ara dinlenmesi zorunludur.
Ama birçok işyerinde bu süreler keyfi olarak kısaltılıyor. Üstelik işçilerin dinlenebileceği sağlıklı alanlar da çoğu zaman bulunmuyor. Sıcak yaz günlerinde güneşin altında, kışın ise kaldırım veya duvar kenarında geçirilen molalar “dinlenme” değil, zorunlu bekleyiş oluyor. Özellikle market, kaferestoran ve sağlık gibi sektörlerde işçiler molaya bile çıkamadan çalışmaya zorlanıyor.
Dinlenme hakkı, uluslararası sözleşmelerle ve Anayasa ile güvence altına alınmış olmasına rağmen sistematik biçimde ihlal ediliyor. Ancak hiçbir hak, sadece yazılı olduğu için var olmaz.
Haklar ancak sahip çıkılarak, örgütlü mücadeleyle korunabilir ve geliştirilebilir. Ayrıca dinlenme hakkı yalnızca çalışma saatleriyle sınırlı da değildir. Dinlenmek bir insan hakkıdır. Zihinsel ve bedensel olarak yenilenmek, üretken kalmanın ön koşuludur.
Ağır ve uzun çalışma koşulları sadece bedensel değil, zihinsel ve kültürel bir yıkımı da beraberinde getirir. Kitap okumaya vakti olmayan, düşünemeyen, tartışamayan, sosyal ve kültürel yaşama katılamayan bir işçi, yalnızca emeğiyle değil zihniyle de sistem tarafından kuşatılmış olur. Bu durum işçi sınıfını kültürel çöküşe ve moral tükenişe sürükler.
Bu nedenle çalışma koşulları için verilen mücadele, yalnızca ücret ya da saat mücadelesi değil, aynı zamanda yaşam hakkı mücadelesidir. Dinlenme hakkı da bu mücadelenin en temel ayaklarından biridir.