“Direniş alanında kadın işçiler, erkek işçilerin eşleri ve çocuklar en önde. Kararlılıkları, direnişe kattıkları canlılık, söyledikleri sözler, attıkları sloganlarla mücadeleye nefes oluyorlar. Çocukların meraklı soruları, direnişin anlamına dair söyledikleri, ellerine megafonu alıp fabrikanın kapısında slogan atmaları…”
Kocaeli Dilovası’nda kurulan yeni OSB’lerden birinde yer alan Omsa Metal, İstanbul Kurtköy’den bölgeye taşınan birçok fabrikadan sadece biri. Ve burada da artık “klasikleşmiş” bir sendikalaşma süreci yaşanıyor: İşçiler sendikalaştı, yetki alındı. Patron ise işten atma saldırısıyla karşılık verdi.
Omsa Metal’de sendikal hakları için mücadele eden 57 işçi, bugün direnişte! Bir yanda sömürüye karşı hak arayan işçiler, diğer yanda bu haklara tahammül edemeyen kapitalist patronlar var.
Omsa Metal’de yaşanan bu tablo, Türkiye’de işçi sınıfının karşı karşıya olduğu baskının somut bir örneğidir. Ama aynı zamanda direnişin de, dayanışmanın da çağrısıdır!
Direniş alanında kadın işçiler, erkek işçilerin eşleri ve çocuklar en önde. Kararlılıkları, direnişe kattıkları canlılık, söyledikleri sözler, attıkları sloganlarla mücadeleye nefes oluyorlar. Çocukların meraklı soruları, direnişin anlamına dair söyledikleri, ellerine megafonu alıp fabrikanın kapısında slogan atmaları…
Ve bir anda yıllar öncesinin Gebze’sine, Çelmer Direnişi’ne götürüyor insanı bu görüntüler. Yine yaz mevsimi, yine bir metal fabrikası. Yine Birleşik Metalİş’te örgütlenme, patronun sendika düşmanlığı ve bunun karşısında direniş, işgal ve kararlılık. Yine aileler ve çocuklar direnişin bir parçası. Fabrikanın karşısında kurulan çadırda nöbetteler. Direnişin çocukları yine cıvıltılarıyla alandalar. Biri slogan attırıyor, diğeri “baba!” diye sesleniyor.
Omsa Metal’de az sayıda kadın işçi var. İşten atılan dört kadın işçi de farklı zamanlarda işe başlamış ve hak arama mücadelesinde daha da bir kardeşleşmişler. Aynı dayanışma ve dostluğun direniş alanını bırakmayan erkek işçilerin eşleriyle de kurulduğu görülüyor. Tazminatsız, hiçbir hakkı verilmeden kapı önüne konulan işçiler, haklarının tek bir zerresinden bile vazgeçmeyeceklerini söylüyor. Direniş üzerine konuşurken, kadın işçilerden biri kendisini, erkek işçilerin mücadelesine destek veren bir konumda tarifliyor. Oysa sendikalaşma hakkı engellenen, yüz kızartıcı suç iddiasıyla tazminatsız işten atılanlardan biri de kendisi. Yani direnişin bizzat öznesi. Ancak sohbet ilerledikçe bu bakış açısının nedenini de daha iyi anlıyoruz. Kadın işçi içeride montaj bölümünde çalışıyor. Ve yaptığı işin, “asli” değil, “destekleyici” bir iş olduğuna inandırılmış yıllarca. Yani çalışma yaşamı boyunca işinin önemsizliği sürekli hissettirilmiş. Bu duygunun etkisiyle bugün bile direnişteki yerini “destek” olarak tarifliyor. Ama gerçek şu ki, duruşuyla direnişin en temel öznelerinden biri bu işçi.
Fikirlerimizi paylaşıyoruz. Direnişin asli unsurları, hakkı gasp edilen her bir işçidir. Kadınıyla, erkeğiyle, yaptığı işle, pozisyonuyla değil gasp edilen hakkıyla, verdiği mücadeleyle direnişin öznesidir herkes.
Kadın işçilerin anlattığı bir şey de işten atılmanın üzerine bir de eşyalarını almalarına izin vermemeleri olmuş. Israrla eşyalarını almak istemelerinin ardından güvenliklerin torbalara koyup kapıya bıraktığından bahsettiler. Dolaplarının patlatıldığı, eşyaları toplayan güvenliklerin hepsinin erkek olduğu ve tüm özel eşyalarını görmelerinden rahatsız olduklarını, yine de torbayla önlerine atılan eşyaların eksik olduğunu anlattılar. Bu muamele karşısında eşyalarını almayı kabul etmediklerini anlatan kadın işçiler, baskı ve mobbingi patronun bu şekilde devam ettirdiğini ifade ediyorlar.
Omsa Metal’de geride kalan haftaların ardından direniş alanı, direniş çadırı, direnişin işçileri, kadınları ve çocukları için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.