Çözüm BM genel kurullarında değil halkların mücadelesinde

Ekonomik krizin en ağır bedellerini ödeyen, tüm demokratik hakları baskı ve zorbalıkla engellenen ve AKP iktidarı tarafından Ortadoğu’daki savaş politikalarının suç ortağı haline getirilmeye çalışılan Türkiye işçi ve emekçilerinin, BM Genel Kurulu’nda sergilenen bu ikiyüzlü politikalardan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur. Başta Filistin’de yaşananlar olmak üzere, emperyalist-siyonist savaş ve sömürü politikalarını durdurmanın tek yolu, işçi sınıfının kendi bağımsız ve örgütlü mücadelesinden geçmektedir.

Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu, “Birlikte Daha İyi: Barış, Kalkınma ve İnsan Hakları İçin 80 Yıl ve Daha Fazlası” temasıyla toplandı. Filistin’de soykırım, Ukrayna’da savaş ve dünyanın dört bir yanında emperyalist saldırganlık politikaları sürerken, “barış ve insan hakları” temalı bir genel kurulun gerçekleştirilmesi, emperyalist dünya düzeninin ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermekten öte bir anlam taşımamaktadır.

Ancak bu durum şaşırtıcı değildir. Zira, İkinci Dünya Savaşı sonrasında “barışı tesis etmek” iddiasıyla kurulan Birleşmiş Milletler, geride kalan 80 yılda ABD ve diğer emperyalist güçlerin savaş, saldırganlık ve sömürü politikalarını meşrulaştırmaktan başka bir rol oynamamıştır. 80. Genel Kurul’da da benzer bir tablo yaşanmıştır.

Bu yılki BM Genel Kurulu’na Filistin gündemi damgasını vurdu. Aralarında Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz’in de bulunduğu bazı ülkeler, BM kürsüsüne Filistin devletini tanıdıklarını söyleyerek çıktılar. “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi” ise 142 “evet” oyuyla kabul edildi. Oturum boyunca birçok devlet başkanı İsrail’i kınayan açıklamalarda bulundu. Yine yüksek perdeden konuşan Erdoğan “dünya liderleri”ni “Filistinli mazlumların yanında dimdik durmaya” çağırdı. Genel Kurul’da “dünya liderleri”nin gösterdiği en “radikal’ tepki” ise, Netanyahu BM kürsüsüne çıktığında salonu terk etmek oldu.

Ancak “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi”, sorununun çözümüne dair gerçek ve somut bir irade ortaya koymamaktadır. Dahası, bildirgeye imza atanların, kendi ifade ettikleri sınırlar içinde dahi adım atmayacakları açıktır. Nitekim ABD bildirgeye “hayır” oyu vermiş ve Trump “Filistin’i tanımak, Hamas’ı ödüllendirmektir” diyerek son noktayı koymuştur. Batılı emperyalistlerin göstermelik olarak yapabileceklerinin sınırları bundan ibarettir.

Genel Kurul’un dikkat çeken bir diğer gündemi ise Colani’nin BM kürsüsünden konuşması olmuştur. Düne kadar BM Güvenlik Konseyi kararıyla aranan bir terörist olan Colani’nin bugün “devlet başkanı” sıfatıyla konuşması, Birleşmiş Milletler’in çürümüş yapısının bir başka göstergesidir. Sayısız katliamın sorumlusu, IŞİD artığı bir zihniyetin temsilcisi olan Colani, emperyalist-siyonist efendilerine sadakatinin karşılığını bu kürsüye çıkarılarak almıştır.

80. BM Genel Kurulu, “barış” ve “insan hakları” gibi kavramların içinin emperyalist-siyonist çıkarlar uğruna nasıl boşaltıldığını ortaya koymuştur. Emperyalistlerin savaş, saldırganlık ve sömürü politikalarını sürdüreceklerini bir kez daha göstermiştir.

Bu politikalara karşı çıkmak, işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların ortak görevidir.

Ekonomik krizin en ağır bedellerini ödeyen, tüm demokratik hakları baskı ve zorbalıkla engellenen ve AKP iktidarı tarafından Ortadoğu’daki savaş politikalarının suç ortağı haline getirilmeye çalışılan Türkiye işçi ve emekçilerinin, BM Genel Kurulu’nda sergilenen bu ikiyüzlü politikalardan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur.

Başta Filistin’de yaşananlar olmak üzere, emperyalist-siyonist savaş ve sömürü politikalarını durdurmanın tek yolu, işçi sınıfının kendi bağımsız ve örgütlü mücadelesinden geçmektedir.