TPI’da saflar nettir! Direnmek ya da teslim olmak dışında bir taraf yoktur. Alınacak tutum buna göre belirlenmelidir. Taraflar ve alınan tutumlar ise tüm işçi sınıfının gözleri önündedir.
TPI işçilerinin sefalet ücretlerine ve ağır çalışma koşullarına karşı başlattıkları grev, iflas-hisse devri gibi oyunlar ile kazanılmış hakların gasp edilmesi çabasına karşı verilen mücadele ile sürüyor. Devlet kurumlarının görmezden geldiği, işçilerin üyesi olduğu sendika genel merkez ve şubenin sessizlikle geçiştirmeye çalıştığı bir süreç yaşanıyor. 2300 işçinin açık bir emek hırsızlığına uğradığı gerçeği ortada dururken, Amerikan tekeli olan TPI sermayesi bunu büyük bir pervasızlıkla hayata geçirirken takınılan bu tutum safları daha da netleştirmiş bulunuyor.
TPI işçilerinin haklı ve meşru mücadelesi, gelinen yerde kazanılmış haklarını da hedefe koyan açık vurgunculuğa karşı kararlı ve direngen bir hatta bürünmek zorunda. Burjuva yasaların boşluklarından faydalanarak hayata geçirilmeye çalışılan gaspa karşı TPI işçilerinin fiili-meşru mücadelesi ve bu mücadele etrafında örgütlenecek sınıf dayanışması, pervasız saldırıyı püskürtebilmek için zorunluluk durumunda. Bu ise ancak direngen işçilerin öne çıkması, inisiyatif alması ve mücadeleyi kararlı bir eksende güçlendirme çabasıyla gerçekçi olabilir.
İşçilerin üyesi olduğu Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi grevin başından beri yapması gereken bir çok sorumluluğu olduğu halde grevi yalnız bırakmıştır. Petrol-İş İzmir Şube yönetimi ise tam anlamıyla havlu atmış, sürecin gelinen aşamasının altında ezilmiştir.
Grevin başından beri süren iç tartışmalar, yapay taraflaşmalar, koltuk hesaplarına yönelik gerilimler ve gelinen aşamada ortaya çıkan kargaşa ve belirsizlikler TPI işçilerinin birliğini, mücadelesini zedelemiş, hareket etme iradesi ve çabasını zaafa uğratmıştır. TPI sermayesinin hayata geçirdiği açık emek hırsızlığı ile buna yanıt üretebilecek kararlı mücadele arasında bulunan açı ne yazık ki gittikçe açılmış, ataleti ve kısır tartışmaları besleyen bir mahiyet kazanmıştır. İleriye atılacak adımlar konusunda gösterilen basiretsizlik belirginleştikçe geçmişe ve yapılan hatalara, taraflaşmalara dair tartışmalar daha fazla öne çıkmıştır.
Tam da bu süreçte, Petrol-İş Genel Merkezi’nin grev alanına gelerek “grevi bitirmek” yönündeki isteğini açıkça ortaya koyması, işçiler tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Ancak yürütülen tartışmalar ve tabandan yükselen basınçlar sayesinde “bitirilmek istenen direniş”, o alanda yeni bir kanal açtı.
İlk Ankara eylemi bu basınç sonucu örgütlendi ve nihayet grevin başından beri oluşturulmayan işçi komitesi bu süreçte hayata geçirildi. Tüm zayıflıklarına ve politik yetersizliklerine rağmen ortaya çıkan bu direnme iradesi, bitmek üzere olan bir mücadeleye yeni bir nefes taşıdı.
Ankara’daki Bakanlık eyleminin ardından gündeme gelen Valilik eylemi ve son olarak gerçekleşen ABD Ankara Büyükelçiliği eylemi, bu çaba ve iradenin ürünü olarak yaşama geçti. Bu eylemler, TPI işçilerinin mücadelesini ve karşı karşıya oldukları hak gasplarını yeniden ülke gündemine taşıdı.
Bununla birlikte, ortaya çıkan bu direnme iradesi; pasif bekleme eğilimlerini, mücadelenin değil kendi etki alanının sınırlarıyla ilgilenen reformizmi de bir kez daha görünür kıldı ve teşhir etti.
Ankara ABD Büyükelçiliği eyleminde bir TPI işçisinin söylediği gibi bu mücadele sadece TPI işçilerinin hak mücadelesi değil, işçi sınıfının onur mücadelesidir. Ülkede sendikaların, ilerici-devrimci örgütlerin, emekten yana kurumların bu mücadeleye bu çerçeveden bakmaları gerekir. TPI işçileri ise son birkaç haftadır ortaya konulan direnme iradesinin yarattığı olanakları görmeli ve açığa çıkan bu mücadele kanalından ileriye doğru yolunu yürümelidir. Kuşkusuz bu süreç aynı zamanda bir arınma sürecidir. TPI’da saflar nettir! Direnmek ya da teslim olmak dışında bir taraf yoktur. Alınacak tutum buna göre belirlenmelidir. Taraflar ve alınan tutumlar ise tüm işçi sınıfının gözleri önündedir.