Bütçe sunumlarını yapan hiçbir bakan ne yapılan yanlışların hesabını veriyor ne de en küçük bir sorumluluk hissediyor. Çünkü onlardan hesap soracak olan biz işçiler ve emekçiler sessiz kalıyoruz. Sessizliğimiz sürdükçe, hesap sormadıkça hiçbir şeyin değişmesini bekleyemeyiz.
2025 yılının sonuna geldik ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu 2026 yılı bütçe görüşmelerine başladı. Her bakanlık için ayrı ayrı yapılan oturumlara devam ediliyor. Göstermelik yapılan toplantılar olsa da 2025 yılında bütçenin nasıl kullanıldığına ve 2026 yılı için nasıl kullanılacağına dair yapılan sunumlar, oluşturulan tablolar bütçenin sermaye sınıfını ihyâ etmek üzere hazırlandığını açıkça gösteriyor.
Şimdiye kadar yapılan oturumlardan yansıyanlara gelecek olursak; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bütçesinin görüşüldüğü toplantılarda 2025 yılı boyunca işçiler, emekçiler, emekliler sefalete mahkûm edilirken, bakanlığın 2026 yılı için hazırlanan bütçesinin de aynı amacı taşıdığı görünüyor.
2025 yılı boyunca şimdiye kadar günde ortalama 6 olmak üzere toplam 1737 iş cinayeti yaşandı. Buna rağmen bakanlık, üzerine düşen hiçbir sorumluluğu yerine getirmedi. Ülkede sermaye için kuralsız, denetimsiz ve keyfi bir çalışma rejimi hüküm sürüyor. Bu tablo, bakanlığın bütçesini nasıl kullandığına dair de çok şey söylüyor.
Dilovası’ndaki fabrika yangınında 6 işçi yaşamını yitirdi. Fabrikanın hiçbir güvenlik kuralına uymadığı, bakanlığın ise hiçbir denetim yapmadığı açıkça ortada. Üstelik CİMER’e yapılan sayısız şikâyete rağmen hiçbir adım atılmadı. Böyle bir durumda biz hangi bütçeden söz ediyoruz?
2023’te 917 olan iş müfettişi sayısı bugün 889’a düşmüşken, bakanlığın bütçesini denetim için değil, sermayeyi korumak için kullandığı açık değil mi?
Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinin özel okullara ve “iş birliği” adı altında gerici vakıflara aktarıldığı, 2026 yılı bütçe görüşmelerinde de açıkça ortaya çıktı. Özel okullara kaynak ve teşvikler aktarılırken, binlerce sözleşmeli öğretmen hâlâ asgari ücretle çalışıyor. Devlet okullarında ücretli öğretmenler aynı koşullarda emek verirken, MESEM adı altında yüz binlerce öğrenci güvencesiz biçimde ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor.
Tüm bunlar, devletin bütçesinin emekçiler için değil, sermaye için kullanıldığını gösteriyor. Onlar, emeğimizi, geleceğimizi ve hayatlarımızı kendi sermayelerini büyütmek için harcıyorlar.
Sağlık sistemi tamamen paralı hale gelmiş durumda. İşçiler ve emekçiler en temel sağlık hizmetlerinden bile yararlanamazken, hastanelerdeki kuralsızlık, denetimsizlik ve kâr hırsı yüzünden hayatlarımız hiçe sayılıyor. Buna rağmen Sağlık Bakanlığı bütçesinde emekçiler lehine hiçbir değişiklik yok. Yani sanki her şey yolundaymış gibi aynı tas, aynı hamam.
Bütçe sunumlarını yapan hiçbir bakan ne yapılan yanlışların hesabını veriyor ne de en küçük bir sorumluluk hissediyor. Çünkü onlardan hesap soracak olan biz işçiler ve emekçiler sessiz kalıyoruz. Sessizliğimiz sürdükçe, hesap sormadıkça hiçbir şeyin değişmesini bekleyemeyiz.



