Maden filmi, devrimci bir işçi olan İlyas’ın, diğer işçileri kölece çalışma ve yaşam koşullarına ve patronla iş birliği içindeki sendikal bürokrasiye karşı birleştirme çabasını konu alır.
Alın terinin kömür karasıyla karıştığı, gözlerden başka beyazın görünmediği o karanlık dünyada, yerin derinliklerinde verilen “ekmek kavgası”nın toplumdaki ve mücadele tarihindeki yeri bambaşkadır. Her gün saatlerce temiz havadan yoksun, güneş ışığından mahrum çalışır madenciler. Ellerinde kazma, başlarında baret, karanlığı aydınlatmaya çalıştıkları fenerle durmadan didinirler.
Yeraltına girdikten sonra bir daha yeryüzüne çıkamama ihtimalini bile bile, ellerinde küçük çıkınlarıyla inerler madene. Kömürden solmuş ciğerleriyle, güneş görmemiş tenleriyle, eğer ölürlerse arkalarından “kadermiş”, “fıtratmış” denileceğini bilerek kazanırlar ekmek paralarını.
Ülkede ve dünyada madenlerde çalışan milyonlarca işçinin durumu birbirine benzerdir. Grizu, göçük, patlama onlar için gündelik sözcüklerdir. Patronların aşırı kâr hırsı yüzünden alınmayan önlemler içinde üç kuruşa çalışmaya zorlanırlar.
Bir direniş hikayesi
Senaryosu ve yönetmenliği Yavuz Özkan’a ait olan Maden filmi, tam da bu koşullarda filizlenen bir örgütlü mücadeleyi anlatır. Kendisi de maden işçiliğinden gelen Yavuz Özkan, madende yaşadığı ve tanık olduğu olayları gerçekçi, toplumcu bir bakışla sinemaya aktarır.
1978’de, sınıf hareketinin ve siyasal mücadelenin yükseldiği bir dönemde çektiği filmi Özkan şöyle tanımlar: “O yıllarda biz dünyayı değiştirmek istiyorduk. Ülkenin genelinde yükselen görkemli mücadelenin bir parçası olabilmek ve kendi alanımızdan hayata müdahale edebilmek için bu filmleri yaptık.”
Ve ardından, “Bugün bütün zamanlarda olduğundan daha fazla böyle bir birlikteliğe, karşı duruşa ve hayatı değiştirme mücadelesine ihtiyaç var” diyerek, yaşanan sömürüye ve iş cinayetlerine dikkat çeker.
Yavuz Özkan, sadece Maden filmiyle değil, Demiryolu filmiyle de işçi sınıfının mücadelesini anlatmış olan bir yönetmendir. Sansürlere, yasaklamalara ve tehditlere rağmen işçi sınıfının haklı direnişini beyaz perdeye taşımıştır.
Maden filmi, devrimci bir işçi olan İlyas’ın, diğer işçileri kölece çalışma ve yaşam koşullarına ve patronla iş birliği içindeki sendikal bürokrasiye karşı birleştirme çabasını konu alır. Bu mücadele sırasında iktidarın, sermaye gruplarının ve sendika yöneticilerinin türlü oyunlarla devrimcileri baskı altına alması, hatta siyasi cinayetlere kalkışması, filmde gerçekçi bir dille anlatılır.
Film, patronların kâr hırsı uğruna yaşanan iş cinayetlerinin “kader” ya da “fıtrat” olmadığını çarpıcı biçimde gösterir. Devrimci işçi İlyas, öncü işçiler Nurettin ve Ömer’le birlikte tüm işçileri birlik olmaya ve sınıf bilincini kuşanmaya çağırır. Film sadece iş yaşamını değil, patronların işçileri nasıl yozlaştırmaya çalıştıklarını da gösterir. Sınıf bilinci kazanan işçilerin hayatlarının nasıl değiştiğini, dönüşümün nasıl başladığını da anlatır.
Bir iş cinayetiyle başlayan film, yine bir cinayetle son bulur. Ancak bir farkla: İşçiler artık kurtuluşun kendi ellerinde olduğunu ve bunu ancak kenetlenerek başarabileceklerini bilmektedir. Film, işçilerin birliği çağrısıyla sona erer.
Bugün hâlâ madenlerde kölece çalışma dayatılıyor, Soma’da, Ermenek’te, Amasra’da olduğu gibi işçi katliamları yaşanıyor. Alın teri kömür karasına karışanlar birlik olmadığı ve bu koşullara “artık yeter” denilmediği sürece, yaşanacaklar bellidir. Maden filmi bu yönüyle tüm işçi sınıfı için ilham verici bir eser olmayı sürdürmektedir.
Büyük Madenci Yürüyüşü: Gerçek mücadele sahnesi
12 Eylül darbesinin ardından üzerindeki ölü toprağını atmaya çalışan işçi sınıfı, 1989 Bahar Eylemleriyle yeni bir mücadele dalgası başlattı. Sefalet derinleşiyor, neoliberal saldırı yasalarıyla özelleştirmeler hızlanıyordu.
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) adına hükümet ile Genel Maden İşçileri Sendikası arasında başlayan toplu sözleşme süreci tıkandı. 48 bin işçi, dayatılan sefalet zammını kabul etmedi. 30 Kasım 1990’da greve gidildi. Hükümet, düşük ücret ve kölece çalışma dayatmalarına bir de özelleştirme saldırısını ekledi.
Grev kısa sürede sadece maden işçilerini değil, bölgedeki tüm işçileri ve halkı kapsayan büyük bir dayanışma ve mücadeleye dönüştü. Grevdeki işçiler, çocukları, eşleri ve çevre halkıyla birlikte Zonguldak’ı bir direniş kentine çevirdiler. Farklı iş kollarından işçiler de bu eyleme destek verdiler. Ülkenin değişik yerlerinde yardım kampanyaları ve dayanışma eylemleri düzenlendi.
Zonguldak’a sığmayan direnişçiler, 4 Ocak’ta yönlerini Ankara’ya çevirdiler. Otobüslerle Ankara’ya gitmeleri engellenince yürüyüşe başladılar. Zorlu kış koşullarına rağmen on binlerce işçi, kadın ve çocuk Bolu’ya ulaştı. Hükümetin tüm engellemelerine karşın ilk barikat aşıldı, ancak işçiler Mengen’de durduruldu. Yürüyüş sendika bürokrasisinin ihaneti ve hükümetin oyunlarıyla engellenebildi.
Körfez Savaşı’nı bahane eden hükümet, ülke genelinde grev ve direnişleri yasakladı. Şubat ayında yapılan görüşmeler sonucunda işçiler yüzde 147 zam elde ettiler.
Maden filminde anlatılan devrimci İlyas’ın çabaları, maden işçisinin sömürüye ve baskıya karşı birleşmesi bu büyük eylemde gerçek oldu.



