IMF’siz IMF programına devam…

Peki bu durumda; işçi sınıfı ne yapacak? Ya IMF güdümlü sefalet koşullarını dayatan programlara boyun eğecek ya da masaya yumruğunu vurup kendi kaderini kendi ellerine alacak… Bugün sermaye sınıfının çıkarları uğruna milyonlarca emekçiye sefalet dayatan bu düzenin karşısında emekçilerin insanca bir yaşam için mücadele etmek dışında başka bir seçeneği bulunmuyor.

Erdoğan, daha öncesinde dolandırıcı olmakla suçladığı Mehmet Şimşek’i bundan 2,5 yıl önce ekonomiyi düze çıkarmak iddiasıyla yeniden Türkiye’ye çağırarak Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın başına getirdi. Elbette bu hamle, Şimşek’in maharetli olmasından kaynaklanmıyordu. Aynı zamanda İngiltere vatandaşı olan ve uluslararası sermayenin has adamlarından Mehmet Şimşek’in ilk icraatı kapı kapı dolarak borç dilenmek oldu. Geride kalan süre zarfında da uluslararası sermayenin dikte ettiği ekonomi programı harfiyen uyguladı.

Bu programa göre, ekonomik krizden çıkmak için düşük ücret politikası ve faizlerin en azından bir dönem yüksek tutulmasının etkisiyle mal ve hizmetlere olan talep azalacak, böylece enflasyon düşürülecekti. Bu politikalara eşlik eden kamuda tasarruf tedbirleriyle devletin ödemeler dengesi kurulacaktı.

Ancak geride kalan süre zarfında enflasyonu düşürmek söz konusu olmadı. Şimşek’in göreve geldiği 2023 haziran ayından 2025 temmuz ayına kadar enflasyonda toplamda yüzde 136,5 oranında artış yaşandı. Tüm fatura işçi ve emekçilerin sırtına yüklenirken reel ücretler alabildiğine düştü, bu politikaların sonucu olarak son 2 yıl içinde 4 milyon işsiz yaratıldı. Emekçiler büyük bir sefalete itilirken Türkiye dolar milyoneri sayısındaki artışta dünya çapında ilk sıraya yerleşti, gelir dağılımı eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında yerini aldı. Bu sonuç sermaye iktidarının krizden çıkma adına izlediği ekonomik programın doğal bir sonucu idi. Ortada açık bir tercih vardır ve krizin faturası emekçilerin omuzlarına yüklenmiş, böylelikle kapitalistlere kaynak aktarılmaya devam edilmiştir.

Saray rejiminin izlediği program doğrudan doğruya uluslararası sermayenin programıdır. IMF’nin son olarak hazırladığı rapor da bize bu gerçeği bir kez daha göstermektedir. Zira IMF, sadece borç verme mekanizması değil, uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda bağlı ülkelerin ekonomi politikalarını dizayn etme mekanizması olarak iş görmektedir.

Her yıl üye ülkelere teftiş düzenleyen IMF, sonrasında da vardığı sonuçları kamuoyu ile paylaşıyor. IMF heyeti, bu yıl 22 Kasım’da yayınladığı raporla, temkinli ifadelerle Şimşek programının önemli bir başarı sergilediğini belirtiyor.

Önümüzdeki sürece dair sunduğu tavsiyelerde ise “sıkı para politikasına devam edin, ücretleri baskılamayı sürdürün, faiz indirimlerini erteleyin, kamu harcamalarını kısmaya devam edin, vergileri artırın, emeklilik sistemine yapılan kamu katkısının azaltın” diyor. Şimşek programının her fırsatta vurguladığı “yapısal reformlar” için ise eğitimin emek piyasası gereksinimlerine göre düzenlenmesini “tavsiye” ediyor.

Bu “tedbirler” kapsamında toplumun en alt kesimini unutmayan IMF, sosyal yardımların artırılması lütfunda bulunmayı da ihmal etmiyor.

Tam da 2026 yılı için geçerli olacak asgari ücretin belirlenmesinin ön günlerinde yayınlanan raporda “ücretlerin baskılanması” ve “hedeflenen enflasyon oranında” ücret zamlarının yapılması “direktifi” milyonlarca asgari ücretliye yine sefalet ücretlerinin dayatılacağını gösteriyor.

Bakan Vedat Işıkhan asgari ücret konusunda “Optimal bir seviyenin ortaya çıkacağına inanıyorum” şeklinde umut veren ifadeler kullanmasına rağmen iktidar IMF’siz IMF programını harfiyen uyguluyor.

Peki bu durumda; işçi sınıfı ne yapacak? Ya IMF güdümlü sefalet koşullarını dayatan programlara boyun eğecek ya da masaya yumruğunu vurup kendi kaderini kendi ellerine alacak… Bugün sermaye sınıfının çıkarları uğruna milyonlarca emekçiye sefalet dayatan bu düzenin karşısında emekçilerin insanca bir yaşam için mücadele etmek dışında başka bir seçeneği bulunmuyor.