GSS’de soygun büyüyor!

İşçi sınıfı ekonomik krizin faturasını reddetmeli gerek iktidarın gerekse sermayenin saldırılarına karşı örgütlenip direnmelidir.

Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması en başından beri işçi sınıfına yönelik bir soygun mekanizmasıydı. Ödeyemeyenlerin sağlık hakkından mahrum bırakılması ve borçlarının birikmesi, devletin sağlık hizmetlerini kamusal bir haktan çıkarıp borçlandırma sistemine dönüştürdüğünü gösteriyor.

Son olarak Resmî Gazete’de yayınlanan kararla GSS primleri 780 TL’den 1560 TL’ye çıkarıldı. Bu, soygunun derinleştiğini ve tüm yükün halka yıkılmaya çalışıldığını ortaya koyuyor. Ocak 2026’da asgari ücrete yapılacak zamla birlikte primlerin 2000 TL’nin üzerine çıkması bekleniyor.

İktidar, krizin faturasından patronları, bankaları, para babalarını ve kendi yandaşlarını koruyor. Bunun yerine işsizden, öğrenciden, güvencesizden zorla prim alarak sosyal devletin son kırıntılarını da yok ediyor. GSS, pazarlandığının aksine “genel sağlık sistemi” olarak değil, bir soygun ve tahsilat mekanizması olarak işletiliyor.

Tam da bu süreçte yaşanan bir olay, sınıflar arası adaletsizliği daha da görünür kıldı. Özel Balıklı Rum Hastanesi’nde çalışan Prof. Dr. Ayten Erdoğan, yoksul ailelerin çocuklarına muayene ücreti almadan ilaç yazdığı için “usulsüzlük” iddiasıyla tutuklandı. Savcılık, SGK zararının 112 milyon TL olduğunu iddia etti, ancak gerçekte bu sözde zarar 112 bin TL çıktı. Devlet, yoksul çocuklara ücretsiz ilaç veren bir doktoru suçlu ilan ederken, milyonlardan zorla para alan GSS mekanizmasını halkın yararına göstermeye çalışıyor.

Bir tarafta yoksul çocuklara sahip çıkan bir profesör kelepçeleniyor, diğer tarafta işsizlerin cebine el uzatan bir sağlık sistemi işliyor. Bu tablo, hükümetin sermayeyi koruyup, yoksulu hedef aldığını gösteriyor. GSS zamları ve Prof. Dr. Ayten Erdoğan’a verilen hapis kararı, aynı sınıfsal politikanın iki yüzü olarak karşımıza çıkıyor.

İşçi sınıfının ödediği her prim, yapılan her kesinti, gerçekleşen her zam, sermayeye kaynak aktarmanın aracı olarak kullanılıyor. Vergiler, zamlar, cezalar ve diğer uygulamalarla açlık sınırında yaşayan ve işsiz kalanlar hedef alınıyor. İşçi sınıfı ekonomik krizin faturasını reddetmeli gerek iktidarın gerekse sermayenin saldırılarına karşı örgütlenip direnmelidir.