Mısır’da ya da burada, sermaye ucuz iş gücü peşinde…

Patronların “kazanamıyoruz” söylemi eşliğindeki Mısır tehdidi, işçilerin hak talep etmesini ve örgütlenmesini engellemenin bir aracına dönüşmüş durumda. Devlet, sürekli hâle getirdiği teşviklerle patronları korurken işçilerin maruz kaldığı kayıt dışılık, tazminat gaspları, düşük ücretler, iş güvencesinin olmaması, “ahlaksız kod” gibi uygulamalar ise görmezden geliniyor. Yani sermaye ve iktidar el ele vermiş krizin faturasını işçi sınıfına kesiyor.

Türkiye’de tekstil patronlarının yıllardır tekrarladığı “maliyetlere yetişemiyoruz, batıyoruz, rekabet edemiyoruz” söylemine artık “Mısır’a gideriz” tehdidi de eklendi. Bu söylem fabrikalarda işçilere doğrudan bir baskı ve gözdağı olarak kullanılıyor. Amaç, işçiyi düşük ücrete razı etmek, çalışma koşullarına dair itirazları bastırmak ve hak arama iradesini zayıflatmak… Ancak tekstil patronlarının gözünü Mısır’daki ucuz iş gücü “cennetine” diktiği de bir gerçektir.

Türkiye’de asgari ücret yaklaşık 520 doları bile bulmazken patronlar, açlık sınırının altında olan bu ücretleri dahi kendilerine “yük” olarak görüyor. Mısır’da ise asgari ücret 150 doların bile altındadır. İşçiler dörtte bir ücretle, sigortasız ve denetimsiz koşullarda çalıştırılmaktadır. Mısır’daki kayıt dışı çalışma oranı yüzde 67, genç işçilerde ise yüzde 90’a yaklaşıyor. Kadınlar hem ev içinde hem de tekstil atölyelerinde tamamen güvencesiz ve düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Patronların Mısır’da aradığı tam da bu koşullardır. Bu nedenle yaklaşık 2000 Türk şirketi ve 200’den fazla Türk tekstil fabrikası Mısır’da faaliyet göstermektedir. Patronlar makinelerden tezgâhlara kadar her şeyi Türkiye’den taşıyor, değişen tek şey coğrafya. Sömürü aynı kalıyor, ancak iş gücünün maliyeti çok daha düşüyor.

Tekstil patronlarının Mısır sevdasının bir diğer boyutunu ise sermaye dostu politikalarıyla Erdoğan iktidarına bile “rahmet okutan” Mısır devletinin sunduğu teşvikler oluşturuyor. Ancak her bir fabrikada yaygınlaştırılan “işletme Mısır’a taşınacak” dedikodularının esas amacının işçileri düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına razı etmek olduğu unutulmamalıdır. Dahası, Mısır’a giden bazı işletmelerin kısa sürede iflas ettiği, kötü çalışma koşullarının da etkisiyle ürünlerde ciddi kalite sorunu yaşandığı biliniyor. Yani birçok kapitalistin Mısır’a gitme hayali olsa bile bunun sanıldığı kadar kolay olmadığı açıktır.

Patronların “kazanamıyoruz” söylemi eşliğindeki Mısır tehdidi, işçilerin hak talep etmesini ve örgütlenmesini engellemenin bir aracına dönüşmüş durumda. Devlet, sürekli hâle getirdiği teşviklerle patronları korurken işçilerin maruz kaldığı kayıt dışılık, tazminat gaspları, düşük ücretler, iş güvencesinin olmaması, “ahlaksız kod” gibi uygulamalar ise görmezden geliniyor. Yani sermaye ve iktidar el ele vermiş krizin faturasını işçi sınıfına kesiyor.

Önümüzdeki asgari ücret ve Ocak zamları sürecinde de tekstil işçilerine dönük olarak bu tür tehditlerin yoğunlaşacağı açık. Nitekim birçok fabrikada bu tehditler şimdiden başlamış durumda.

Bugün tekstilde birçok işletmede hâlihazırda asgari ücret uygulanmaktadır. Dokuma ve örmede nispeten farklar olsa bile ortalama usta makinecinin ücreti dahi 26–28 bin lira bandını aşmamaktadır.

Dolayısıyla zaten en düşük ücretlerle çalışan tekstil işçisinin bu söylemlerin etkisinde kalıp kötü çalışma koşullarına boyun eğmesinin hiçbir anlamı yoktur.

Tekstil işçisi, Ocak zamları döneminde kapitalistlerin bu tür söylemlerine aldırmamalıdır. Yaşanabilir bir ücret ve insanca çalışma koşulları için örgütlenip mücadele etmelidir.

Öte yandan kapatma, hak gasbı, hileli iflas gibi yaygınlaşan uygulamalar karşısında devleti koruyucu önlemler almaya zorlamalıdır. Elbette bunun yolu da tekstil işçilerinin örgütlülük düzeyini yükseltmekten geçmektedir.