15-16 Haziran büyük işçi direnişinin üzerinden 55 yıl geçti. İşçi sınıfının yükselen mücadelesinin önüne geçmek için sendikalar yasasında yapılmak istenen değişikliğe karşı kadınıyla erkeğiyle yüz bini aşkın işçinin İstanbul ve Kocaeli’nde fabrikalardan sokaklara döküldüğü bu tarih Türkiye işçi sınıfının en görkemli direnişinin tarihidir.
15-16 Haziran büyük işçi direnişinin üzerinden 55 yıl geçti. İşçi sınıfının yükselen mücadelesinin önüne geçmek için sendikalar yasasında yapılmak istenen değişikliğe karşı kadınıyla erkeğiyle yüz bini aşkın işçinin İstanbul ve Kocaeli’nde fabrikalardan sokaklara döküldüğü bu tarih Türkiye işçi sınıfının en görkemli direnişinin tarihidir.
Özellikle direnişin ikinci gününde sayıları erkek işçilere nazaran daha az olsa da kadın işçiler de bu direnişin aktif bir parçasıydılar. Erkek sınıf kardeşleriyle kol kola gelecekleri için yürümüşlerdir. 16 Haziran günü Büyükdere Caddesi ve Kavel işçilerinin yürüdüğü Ayazağa’dan Taksim’e yürümek isteyen kitlenin en önünde kadın işçiler yer almış, sık sık barikatlarla kapatılan yolları tankların üzerine çıkan kadın işçilerin dirayetli tutumlarıyla aşılmıştır.
Barikat başlarında yaşanan saldırılar sonucu çok sayıda kadın işçi de yaralanmış ve gözaltına alınmıştı.
Direniş tanıkları anlatıyor…
İbrahim Ethem İlaç Fabrikası işyeri temsilcisi Nurten Arıcan direnişe dair şunları aktarıyor:
“(…) Beyaz önlük ve ayakkabılarımızda hadi lafını duyar duymaz çıktık. Davutpaşa tarafından sloganlarla işçiler geliyordu. Biz önde onlar arkada yürüyorduk. İşyeri temsilcileri olarak biz yönlendiriyorduk. Sonra Topkapı’ya, Şehremini’ye yöneldik ancak artık özgürdük ya yürümüyor koşuyorduk. Topkapı’da polis kordonuna alındık. Geri dönmek üzereyken biz buradan geçeceğiz diye karar verdik ve kadın erkek el ele kol kola kenetlenip polisi yardık. Sonra Topkapı’ya yöneldik. Surların orada askerle göğüs göğüse geldik. Yaşlı bir adama vurdular, benim de göğsüme bir subayın süngüsü geldi. Bir arbede yaşandı, onu da atlattık… 15-16 Haziran Türkiye’nin görüp geçirdiği en büyük kitle hareketiydi, gayet keyifliydi, neşeli bir yürüyüştü.’’
Gripin fabrikası işçisi, Petrol-İş ve Kimya-İş’te sendikal görevler üstlenen Belkıs Kaya ise şöyle anlatıyor:
“… Cağaloğlu’nda tanklar yolumuzu kesince önce biz davrandık, tankların üzerinden atladık, ardımızdan erkek işçiler…
Gezmeye gidiyor gibi gittik, endişeyle değil, çünkü güçlü bizdik ve bizim ekmeğimizle oynuyorlardı. Büyük bir coşku ve kardeşlik vardı…’’
Erkek işçiler de kadın işçilerin direngenliğinden söz ediyorlardı. ECA işçisi Yunus Uysal da direnişi anlatırken şunları vurguluyor:
“Ankara asfaltı trafiğe kapalıydı. Bir de ne görelim, Ankara asfaltında tugayın tankları sıra sıra askerlerle dizili. Tekel’in dirençli kadın işçileri tankların üzerindeler, subaylarla tartışıyorlar. (…)’’
İşçi sınıfı iki uzun mücadele günü boyunca kadınıyla erkeğiyle el ele vererek şanlı bir direnişi miras bıraktılar sınıf kardeşlerine. Şimdi işçi ve emekçi kadınlar olarak bu direniş mirasını ileri taşımak, insanca yaşam mücadelesini ön saflardan kucaklamak görevi duruyor önümüzde…