Diyanet’ten fetvalı grev düşmanlığı

Baskınız, zorbalığınız, yasaklarınız yetmedi; şimdi de dini duyguları sömürüp işçi sınıfının mücadelesini baltalamaya çalışıyorsunuz. Ama işe yaramayacak. Çürüyen düzeniniz ve çürümüş kurumlarınız, işçilerin hak alma mücadelesi karşısında yıkılıp gidecek. Yediğiniz “kul hakkı”nın hesabı ötekine kalmadan bu dünyada görülecek.

Kamuda 600 bin işçiyi kapsayan toplu sözleşmede, iktidarın sefalet dayatmasına karşı adım adım greve gidiliyor. Kamu işçisi, hakları için grev silahını kullanmak istiyor. Devletin yasaklarına, sendikal bürokrasinin oyalamalarına karşın eyleme geçmeyi zorluyor.

Kamu işçisi kendi hakkı için mücadele ederken karşısında sadece işveren olarak devleti ya da aşılması gereken barikat olarak sendikal bürokrasiyi bulmuyor.

27 Haziran Cuma günü camilerde “Kamu Hakkı Dokunulmazdır” başlığıyla okunan hutbede, bu sefer devlet kendine bağlı Diyanet kurumunu kullanarak işçilerin karşısına dikildi. Hutbede, “kamuya ait işyerlerinde işleri yavaşlatmak, verilen görevleri yapmamak günahtır” denilerek işçinin grev hakkının karşısına bu sefer din kisvesi altında çıkıldı. Bu ülke, belediye başkanlarından sonra şimdi de sözde din adamlarının grev kırıcılığına soyunduğuna tanık oldu.

İşçi sınıfı ve emekçilerin açlık ve yoksulluk altında insanca bir yaşamdan mahrum bırakıldığı bir yerde buna karşı tek kelime söz kurmamış, ülkenin kaynaklarının peşkeş çekilmesine şu ana kadar tek bir itiraz yükseltmemiş, baskıya, zorbalığa karşı tek laf etmemiş bir kurum, çocuklarının ve kendisinin geleceği için mücadele eden işçileri günah sopasıyla korkutmak istiyor. “Vebale girersiniz” diyor.

Peki biz soruyoruz: Kendileri lüks ve şatafat içinde yaşarken hak yiyenlere, rantçılara, yağmacılara, devlet imkânlarını kendi çıkarları için kullananlara tek kelime etmemenin vebali nedir?

Hak aramak için iş yavaşlatmak, greve çıkmak günahtır da işçileri, emekçileri posası çıkıncaya kadar çalıştırmak, sonra da geçinebileceği bir ücreti ısrarla vermemek ne manaya gelir?

Kamu imkânlarını ihtiyacı dışında kullananlar bizler miyiz, yoksa sizler mi? “İtibardan tasarruf olmaz” deyip saraylarda, beş yıldızlı otellerde yaşayacaksınız, lüks araçlara bineceksiniz. İşçiler hakkını arayınca da fetva vereceksiniz, dini duygularını sömüreceksiniz. Kendi milyarlık araca binen, devlet kontenjanından 7 defa VIP hac yapıp lüks otellerde konaklayan, görevi dışında sermaye ve iktidar yardakçılığı yapanların sözlerine karnımız tok.

Baskınız, zorbalığınız, yasaklarınız yetmedi; şimdi de dini duyguları sömürüp işçi sınıfının mücadelesini baltalamaya çalışıyorsunuz. Ama işe yaramayacak. Çürüyen düzeniniz ve çürümüş kurumlarınız, işçilerin hak alma mücadelesi karşısında yıkılıp gidecek. Yediğiniz “kul hakkı”nın hesabı ötekine kalmadan bu dünyada görülecek.