Yedek iş gücü ordusunda kadın işçiler

Kadın emeğinin yedek iş gücü ordusundaki yeri aynı zamanda ideolojik bir tercihtir. Kapitalist sistem, ataerkil toplumsal yapının tarihsel mirası olan cinsiyetçi işbölümünü yeniden üretir ve bunu kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda kullanır. Kadınlara yüklenen çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev işleri vb. “doğal” roller olarak sunulur. Bu alanlar kamusal bir sorumluluk olarak görülmez ve kadınların omuzlarına bırakılır.

Yedek iş gücü ordusu, üretim sürecinin dışında tutulan, istihdam edilmeyen iş gücünü ifade eder. Bu kesim, kapitalist üretim ilişkileri içerisinde çalışanların yerini almaya hazır şekilde bekletilen işsizleri kapsar.

Karl Marx’a göre, yedek iş gücü ordusu kapitalist üretim biçiminin yapısal bir sorunu, kaçınılmaz bir sonucudur. Nasıl ki krizler kapitalist ekonomilerin doğasında varsa, yedek iş gücü ordusunun varlığı da kapitalizmin işleyişi açısından zorunludur. Bu ordu sermaye sınıfı tarafından çalışanlar üzerinde bir “tehdit unsuru” olarak kullanılır. Böylece düşük ücretleri ve güvencesiz çalışmayı meşrulaştırmanın bir aracına dönüşür.

Yedek iş gücü ordusu içinde kadınların özel bir yeri vardır. Kapitalist sistem, bir yandan kadın emeğini üretim süreçlerine dâhil ederken, diğer yandan tarihsel olarak miras aldığı kadın üzerindeki ayrımcılığı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden üretir.

Kadınlar çoğunlukla ya istihdamın dışında tutulur ya da düşük ücretli, güvencesiz işlerde çalıştırılır. Bu durum, hem cinsiyetçi işbölümünün devam etmesine hem de sömürünün derinleştirilmesine hizmet eder.

Kapitalizm, tarihsel gelişimi boyunca kadınların istihdam oranını artırsa da, bu artış çoğu zaman dönemsel ihtiyaçlara bağlı olmuştur.

Örneğin, II. Dünya Savaşı sırasında erkeklerin cepheye gitmesiyle kadın emeği her alanda devreye sokulmuştur. Ancak savaşın bitmesiyle birlikte kadınlar sistematik olarak tekrar istihdamın dışına itilmiş, yani yedek iş gücü ordusundaki yerlerine geri gönderilmişlerdir. Kriz dönemlerinde de ilk gözden çıkarılanlar yine kadın işçiler olmaktadır. Bunlar kadın emeğinin sistem içinde “ikincil” konumda tutulduğunun göstergeleridir.

Bugün artık birçok ağır sanayi iş kolunda ya da geleneksel olarak “erkek işi” olarak görülen sektörlerde kadın emeği kullanılmaktadır. Fakat bu durum çoğunlukla ücret düşürme stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkmakta, onların üretimdeki yerlerinin sağlamlaştığı anlamına gelmemektedir. Aksine, kapitalist sistemin işleyiş mantığı içerisinde kadın emeği, esnek, güvencesiz ve ucuz iş gücünün bir biçimi olarak değerlendirilmektedir.

Kadın emeğinin yedek iş gücü ordusundaki yeri aynı zamanda ideolojik bir tercihtir. Kapitalist sistem, ataerkil toplumsal yapının tarihsel mirası olan cinsiyetçi işbölümünü yeniden üretir ve bunu kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda kullanır. Kadınlara yüklenen çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev işleri vb. “doğal” roller olarak sunulur. Bu alanlar kamusal bir sorumluluk olarak görülmez ve kadınların omuzlarına bırakılır.

Kapitalizmin kadının üretime katılması konusundaki tavrı tümüyle kapitalist çıkara dayalıdır. Kapitalist sömürü ve birikimin ihtiyaçları gerektirdiğinde üretime katılımının önü açılır. Krizlerin derinleşip işsizliğin kitleselleştiği dönemlerde ise ilk eve gönderilenler onlar olurlar.

Kapitalizm işsizlik sorununu çözemediği gibi kadın sorununu da çözemez.

Sadece bu olgu bile kadının özgürleşmesinin ancak kapitalist sistemin yıkılmasıyla mümkün olduğunu göstermeye yeter.