“Gazap Üzümleri hüzünlü bir göç hikayesi değil, işçi sınıfının yaşam koşulları ve egemen sınıfların gerçek yüzlerini, gerçekçi ve sade bir dille anlatan toplumsal gerçekçi bir kitaptır. Kapitalist sistemin içinde açlık, sefalet ve yoksulluğa karşı, umut ve düşlerin iç içe geçtiği bir yolculuğun inanılmaz bir öyküsüdür. Bütün işçi ve emekçilerin okuması ve dersler çıkarması gereken bir başyapıttır.“
1902 yılında emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen John Steinbeck, eserlerinde genellikle işçilerin, emekçilerin ve yoksulların yaşamlarını, çektikleri acıları, umutlarını ve düşlerini konu alır. Steinbeck’in önemli eserlerinden biri olan Gazap Üzümleri ise, dünya çapında büyük etkilere yol açan ekonomik buhran sırasında, ABD’nin Oklahoma eyaletindeki yoksul tarım emekçilerinin yaşamlarını bir göç hikâyesi üzerinden anlatır.
1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’ın etkisiyle, Oklahoma başta olmak üzere ABD’nin pek çok eyaletinden tarım emekçileri topraklarını terk ederek Kaliforniya’ya göç etmek zorunda kalmışlardı. Bu buhran, milyonlarca insanın işsiz kalmasına, yoksulluğa ve sefalete sürüklenerek açlıktan ölmesine sebep oldu. John Steinbeck, Gazap Üzümleri’nde Oklahoma’da, bankalar tarafından topraklarına el konulan “Joad ailesinin” Kaliforniya’ya göç etmesini anlatmaktadır.
Yazar, bankaların nasıl çalıştığını ve çiftçilerin topraklarını nasıl ele geçirdiklerini şu alıntılarla anlatıyor; “O yaratıkların soludukları hava değil, yedikleri de et değil. Onların soluduğu kar, yedikleri de anaparanın faizi. Eğer bunları bulamazlarsa ölürler onlar. Siz havasız, etsiz kalınca nasıl oluyorsanız, öyle.” Bankalar bu toprakları traktör sahiplerine ve işletmelerine verecektir. Artık bir traktör ve traktör sürücüsü ile toprak işlenecektir. “Bir traktör, on iki ailenin yaptığı işi yapar. O traktörün bakımını yapmak, ona yakıt koymak, ona bir adam vermek, işte bu daha ucuza gelir…”
Toprakları ellerinden alınan çiftçiler isyan etmek, direnmek isterler fakat düzenin sınıfsal gerçeği ile karşılaşırlar. Bu durum şu alıntılarla anlatılır:
– Kim verdi bu emri sana? Onun peşine düşeyim ben. Esas onu öldürmek gerek.
– O da emri bankadan aldı. Banka ona, ‘Ya bu insanları alandan temizlersin ya da seni işinden kovarım,’ demiştir.
– Ben bu evi kendi ellerimle kurdum, çatıyı örtebilmek için kıvrık çivileri çekiçle düzleyip çaktım. Kirişleri birer birer telle bağladım yerine. Benim burası, kendim kurdum. Yıkmaya kalkıştığın anda elimde tüfeğimle, pencerede bulursun beni. Yaklaştığın anda tavşan gibi delerim postunu.
Kapitalizmin iğrenç yüzüyle tanışan çiftçiler, direniş gösteremeden topraklarını terk etmek zorunda kalırlar. Joad ailesi de hayatta kalabilmek için, diğer binlerce aile gibi tüm bölgeye yayılmış olan iş ilanlarını görerek Kaliforniya’ya gitme kararı alır. 66 numaralı yol göçmenlerin yoludur. Gidecekleri yerde bugüne kadar hiç yemedikleri portakalları, üzümleri yemenin hayallerini kuran, toprağını kaybetmiş ve proleterleşen göçmenlerin yoludur. “Bu yoldan giderler; umutlarına, hayallerine…”
Yaşadıkları yoksulluk inançlarını da söküp almıştı. Kaybettiklerini toprağa bile gömemiyorlardı. “Kanun var, haber vermek gerek; haber verince cenaze için kırk dolar alırlar ya da fukara diye bedava kaldırırlar” diyorlardı. Yol boyu yoksulluk, kayıplar, acılar ve üzüntüler. Kapitalizmin yıkıcı sonuçlarını bizzat derinlemesine yaşıyorlardı.
Yaşamak için yollara düşen bu göçmenler ve yoksullar, mülkiyet sahiplerini korkutuyordu. Mülk sahipleri onlara “Oki” diyordu; “pis bir hayvan, aşağılık” anlamına geliyordu bu kelime. “Bu Allah’ın belası Okiler pis ve cahil insanlardır. Bunlar hırsızdırlar. Gördükleri herhangi bir şeyi çalarlar. Onlarda mülkiyet kavramı yoktur.” Oysa ki geniş yığınların mülksüzleştirilmesi ve felaket düzeyindeki yoksulluk, bu asalak sınıfın marifeti değilmiş sanki.
***
Büyük umutlarla Kaliforniya’ya doğru yola çıkan Joad ailesinin başlangıçta içleri rahattı, çünkü ilanlarda “800 işçi aranıyor” yazıyordu. Fakat bunun; “Ne kadar çok işçi gelirse o kadar çok ücreti düşürürüz, açlıktan ölmemek için mecburen kabul eden birileri elbet olur” diyenlerin aldatmacası olduğunu yeni fark etmişlerdi. Düşük ücretlere çalışan Joad ailesi gittikçe daha fazla yoksullaşıyor ve aile parçalanıyordu.
Bu süreç içinde ana karakter Tom Joad fark edecekti ki güçlü olan mal sahipleri değil, gerçek gücünün farkında olmayan, üç kuruşa köle gibi çalıştırılan işçi sınıfıydı ve şu sözleri söyleyerek kendi sınıfının safına geçti: “O zaman ben her yerde bulunacağım. Her yerde olacağım. Nereye baksan beni göreceksin. Açlar nerede ekmek için kavga ederse, ben de orada olacağım. İnsanlar kızdıkları zaman nasıl bağırırlarsa, ben de öyle bağıracağım ve… aç çocuklar, yemeğin hazır olduğunu işittikleri zaman nasıl gülerse ben de öyle güleceğim ve bizimkiler pişirdikleri şeyleri yerlerken, kurdukları evlerde yaşarlarken… ben orada olacağım.”
John Steinbeck’in Gazap Üzümleri dışında, Bitmeyen Kavga, Cennetin Doğusu ve Fareler ve İnsanlar gibi dünya çapında bilinen önemli kitapları vardır. Başta Gazap Üzümleri olmak üzere kitapların pek çoğu filmlere de konu olmuştur.
Gazap Üzümleri hüzünlü bir göç hikayesi değil, işçi sınıfının yaşam koşulları ve egemen sınıfların gerçek yüzlerini, gerçekçi ve sade bir dille anlatan toplumsal gerçekçi bir kitaptır. Kapitalist sistemin içinde açlık, sefalet ve yoksulluğa karşı, umut ve düşlerin iç içe geçtiği bir yolculuğun inanılmaz bir öyküsüdür. Bütün işçi ve emekçilerin okuması ve dersler çıkarması gereken bir başyapıttır.