1 Eylül ve dünya barışı

En temel demokratik haklar bile bu düzene karşı kararlı bir mücadele yürütülmeden elde edilemez. Anti-emperyalist, anti-kapitalist bir zemine dayanmayan hiçbir barış ve demokrasi mücadelesi gerçek sonuç vermez. Yıllardır “barış ve demokrasi” adına sergilenen emperyalist haydutluk bunu döne döne ortaya koymaktadır. Gerçek ve kalıcı bir barışın yolu emperyalizme, kapitalizme ve her türlü gericiliğe karşı devrimci sınıf mücadelesinden, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” mücadelesinden geçmektedir.

1 Eylül Dünya Barış Günü, ikinci emperyalist paylaşım savaşının ardından, dünya barışına dikkat çekmek amacıyla ilan edildi. Emperyalizme, faşizme, silahlanmaya ve militarizme karşı mücadele, 1 Eylül’ün en temel vurgusu oldu.

Barış söylemi tarih boyunca çoğu kez egemenlerle uzlaşmanın bir aracına dönüştürüldü. Oysa tarihsel deneyim, işçiler ve emekçiler ile mazlum halklar için gerçek ve kalıcı barışa ulaşmanın mücadele dışında bir yolunun olmadığı defalarca kanıtlandı.

İkinci emperyalist paylaşım savaşından bu yana sayısız savaş yaşandı, katliamlar gerçekleşti. Silahlanma dev boyutlara ulaştı. Nükleer tehdit insanlığı yok oluşun eşiğine getirdi. Egemenlerin hegemonya mücadelesi, hammadde kaynakları ve pazar alanları kavgası her gün yeni çatışmalar doğuruyor.

Böyle bir tabloda barış istemek, emperyalist-kapitalist düzene karşı mücadeleden ayrı düşünülemez. Zira barış bir “iyi niyet” meselesi değil, kapitalizm denilen barbarlık düzeninin işleyişinden ve ihtiyaçlarından kaynaklanan bir sorundur. Gerçek ve kalıcı barışın yolu emperyalizme ve kapitalizme karşı sınıf mücadelesini büyütmekten, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını yükseltmekten geçmektedir.

Savaşı yaratanlar barış getiremezler!

Emperyalistler kendi çıkarları uğruna dünyayı savaş alanına çevirmiş bulunuyorlar. Ülkelerin zenginliklerini yağmalamak için “böl, parçala, yönet” politikası izliyorlar. Dünyanın dört bir yanında etnik, dini ve mezhepsel çatışmaları körüklüyorlar. Böylece sömürü politikalarını hayata geçirme olanağı buluyorlar.

Bugün başta Filistin ve Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yaşananlar bunun en somut örnekleridir. Filistin halkına yönelik soykırım, Suriye’de desteklenen dinci çetelerin gerçekleştirdiği katliamlar, İran’a yönelik saldırganlık, Irak ve çevresinde etnik gerilimlerin tırmandırılması vb. Tüm bunlar emperyalistlerin “barış” anlayışının gerçekte ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Onlar için barış, milyonların acıları ve ölümü pahasına çıkarlarını güvenceye almaktan ibarettir.

Halkların gerçek barışı!

Gerçek ve kalıcı barış emperyalist-kapitalist güçlerden beklenemez. Onlar barbarlık düzenlerini ayakta tutmak, sömürü çarklarını döndürebilmek için sürekli gerilim ve çatışmaya ihtiyaç duyarlar. Zaman zaman attıkları “yumuşama” adımları, barışa hizmet etmek için değil, çıkarları öyle gerektirdiği içindir. İşçi ve emekçilerin burjuva demokrasisine bel bağlamaları için sahte barış söylemlerine başvururlar. Oysa işçilerin, emekçilerin ve halkların sömürüsü ve zorbalık üzerine kurulu emperyalist-kapitalist düzenin bizzat kendisi, yaşadığımız tüm temel sorunlar gibi savaşların da kaynağıdır.

En temel demokratik haklar bile bu düzene karşı kararlı bir mücadele yürütülmeden elde edilemez. Anti-emperyalist, anti-kapitalist bir zemine dayanmayan hiçbir barış ve demokrasi mücadelesi gerçek sonuç vermez. Yıllardır “barış ve demokrasi” adına sergilenen emperyalist haydutluk bunu döne döne ortaya koymaktadır.

Gerçek ve kalıcı bir barışın yolu emperyalizme, kapitalizme ve her türlü gericiliğe karşı devrimci sınıf mücadelesinden, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” mücadelesinden geçmektedir.

Son sözü, işçi sınıfının büyük önderi Lenin’e bırakalım:

“Barış sloganını kabullenmek ve yinelemek, aciz laf cambazlarının kendini beğenmiş davranışlarını teşvik edebilir; şimdiki hükümetlerin, bugünkü efendi sınıfların -bir devrimler dizisiyle derslerini almaksızın demokrasi ve işçi sınıfı açısından doyurucu bir barış yapabilecek güçte oldukları boş hayaliyle halkı aldatabilir. Hiçbir şey, böyle bir aldatmadan daha tehlikeli değildir. Hiçbir şey işçileri bundan daha fazla aldatamaz; hiçbir şey, işçilere, kapitalizmle sosyalizm arasında derin çelişkiler olmadığı yollu yanlış inancı bundan daha fazla aşılayamaz; kapitalist köleliği hiçbir şey, bu aldatmadan daha iyi süsleyip-püsleyemez. Hayır! Biz barış arzusunu, halkın barıştan beklediği yararın bir dizi devrimlere başvurmaksızın elde edilemeyeceğini yığınlara anlatmak için kullanmalıyız.”