“… Bir Yakup ölmüş, bin Yakup var savaşacak!”

“… Bir Yakup ölmüş, bin Yakup var savaşacak. Bu olay ne ilktir ne de son. İşçi sınıfımızın mücadele tarihinde bu gibi olaylar çoktur. Binlerce işçi kardeşimiz vurulmuş, işkencelere tâbi tutulmuş, ama hâkim sınıfların baskılarına rağmen sınıf mücadelesi durmadan ilerlemiştir. Profilo olayları neticesinde biz altı işçi tevkif edildik. Ama biliyoruz ki ne işkenceler ne hapishaneler bizleri yıldıramaz. Tam tersine sınıf mücadelesini pekiştirir. Hapishaneler bizler için birer okuldur ve bizler bu okulda bulunmaktan dolayı gurur duyuyoruz…”

1970’li yıllar Türkiye’de toplumsal mücadelenin ve işçi hareketinin yükseldiği yıllardı. Bu yıllarda işçi sınıfı sadece ekonomik taleplerle mücadele etmiyor, siyasal ve toplumsal sorunlarda da üretimden gelen gücünü kullanarak varlığını hissettiriyordu. Sadece 1974’ten 1976’ya kadar geçen iki yıl içinde gerçekleşen grev sayısı 45’ten 105’e, grevde kaybolan iş günü sayısı 470.078’den 1.768.201’e çıkmıştı.

Yükselen mücadele kapitalistlerin korkulu rüyası haline gelirken, devlet ise toplumsal mücadelenin önünü kesmek için yasal ve yasa dışı her türlü yöntemi devreye sokuyordu. Bir yandan faşist çeteler tarafından grev ve direnişlere yönelik provokasyon girişimleri yaşanıyor, diğer yandan mücadeleci kesimleri cezalandıracak yasal önlemler planlanıyordu. 12 Mart darbesi ile geçici olarak kurulan Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) adı ile süreklileştirilmesi de bu planlardan biriydi.

O dönem DİSK bu saldırıya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Burjuvazi baskıcı yasaları ve bu yasaları uygulamakla yükümlü mahkemeleri etkisiz bulmaktadır. DGM’ler, ekonomik, siyasal ve ideolojik derin bir buhran içine giren sermaye sınıflarının kendi sınıfsal iktidarlarını korumak için kurduğu açık baskı araçlarıdır. Burjuva devletini korumak, bu devletin sınıfsal yapısını değiştirecek işçi sınıfının, örgütlü sendikal, demokratik, siyasal ve ideolojik mücadelesini bastırmakla eş anlamlıdır.” Temmuz 1976’da aldığı kararla da DGM’lerin kurulmasına izin vermeyeceklerini ilan etti.

TBMM, 14 Eylül’de DGM Yasası’nı görüşmek üzere toplanırken, DİSK’in çağrısı ile 16 Eylül günü “Genel Yas Eylemi” adı verilen DGM Direnişi başladı. 300 bini aşkın işçinin katıldığı bu direnişin sonucunda TBMM, 24 Eylül’de bayram tatili bahanesi ile oturumlara ara verdi ve DGM Yasası gündemden düştü.

1. MC Hükümeti amacına ulaşamadığı için hazımsız, kapitalistler ise öfkeliydi. Türkiye kapitalizminin koçbaşı MESS daha eylemler başlamadan üyelerine gönderdiği yazıyla DGM Direnişi’ne katılan işçilerin işten atılması kararını almıştı. DGM Direnişi kazanımla sonuçlansa da bu kararla birlikte binin üzerinde öncü-devrimci işçi işten atıldı.

İşten atma saldırısının yaşandığı fabrikalardan biri de MESS kurucularından Jak Kamhi’nin sahibi olduğu Profilo fabrikasıydı.

22 Eylül’de Profilo’da biri baş temsilci, üçü temsilci olmak üzere toplam 18 öncü işçi işten atıldı. Bayram tatilinin ardından 29 Eylül sabahı Profilo işçileri işten atılan 18 arkadaşlarıyla birlikte işyerine geldiler ve işbaşı yaptılar. MESS tarafından hazırlanan ve DGM Direnişi’ne katılan işçilerin işten atılacağını söyleyen bir bildiriyi dağıtmaya başlayan patron uşaklarını dövdüler ve fabrikadan uzaklaştırdılar. Kamhi’nin fabrikaya polis çağırması üzerine polisin panzerli saldırısına direnen Profilo işçileri fabrika kapılarını kapattılar ve işgal eylemine başladılar.

30 Eylül sabahı fabrikaya operasyon hazırlığı yapan polis, fabrika dışından desteğe gelen işçilere ve işçi yakınlarına ateş açtı. Bu saldırı sonucu, Yakup Keser isimli bir işçi ölürken, Bayar Koral isimli bir işçi de yaralandı.

Çatışmanın şiddetlenmesi üzerine polis geri çekilirken devreye jandarma girdi. Jandarma albay, fabrikayı boşalttıkları takdirde işçilerin kılına dokunulmayacağına, kesinlikle polisle karşı karşıya getirilmeyeceklerine dair “şeref sözü” vererek işçileri ikna etti. Direnişçi işçiler fabrikayı boşaltırken, elbiselerini almak üzere ana binaya giren bir grup işçi ise arka kapıdan fabrikaya alınan polislerin saldırısına uğradı ve feci şekilde dövüldü.

İşçileri güvenli şekilde evlerine bırakacağına şeref sözü veren jandarma ise cemselere bindirdiği 500’ün üzerinde işçiyi Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne götürdü. İşçiler yaklaşık 100 metrelik bir polis koridoru boyunca dayak atılarak gözaltına alındı.

Gözaltına alınan işçilerden 6’sı 4 Ekim’de tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderildi. Tutuklanan 6 işçi 23 Ekim’de toplanan DİSK Genel Meclisi’ne gönderdikleri telgraf ile katledilen işçi arkadaşları Yakup Keser’i andılar ve kararlı direnişlerinin haklılığını bir kez daha dile getirdiler:

“… Bir Yakup ölmüş, bin Yakup var savaşacak. Bu olay ne ilktir ne de son. İşçi sınıfımızın mücadele tarihinde bu gibi olaylar çoktur. Binlerce işçi kardeşimiz vurulmuş, işkencelere tâbi tutulmuş, ama hâkim sınıfların baskılarına rağmen sınıf mücadelesi durmadan ilerlemiştir. Profilo olayları neticesinde biz altı işçi tevkif edildik. Ama biliyoruz ki ne işkenceler ne hapishaneler bizleri yıldıramaz. Tam tersine sınıf mücadelesini pekiştirir. Hapishaneler bizler için birer okuldur ve bizler bu okulda bulunmaktan dolayı gurur duyuyoruz…”