Bize “barış ödülü” diye sunulan şey, emperyalist sistemin egemenliğini sürdürmek için verdiği onay mühürlerinden ibarettir. Bu ödüller, işgalleri aklamanın, halkları açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmenin, emperyalist saldırganlığı cilalamanın vitrinidir. Gerçek barış ise bu vitrini yerle bir edenlerin, bu düzene karşı ayağa kalkanların eseri olacaktır. Özgürlük ve barış, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesiyle gelecektir.
Geçtiğimiz günlerde yıllardır yoksulluk, kuşatma ve siyasi istikrarsızlıkla boğuşan Venezuela halkının yakından tanıdığı bir isim, Maria Corina Machado, Nobel “Barış Ödülü” ile “onurlandırıldı”. İlk bakışta şaşırtıcı görünen bu haber, aslında Batı emperyalizminin riyakârlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Çünkü Machado, barışı değil, savaş, yıkım ve teslimiyet siyasetini temsil ediyor. O, ABD emperyalizminin Venezuela’daki taşeronlarından biridir.
2002 yılında Venezuela’da gerçekleşen ABD destekli darbede, seçilmiş cumhurbaşkanının devrilmesini destekleyen elitlerin safında yer aldı. Sonrasında emperyalist müdahalenin en ateşli savunucularından biri oldu. Halkın boğazına çöken ekonomik yaptırımları destekledi. Bu yaptırımlar yüzünden hastaneler ilaçsız kaldı, çocuklar yetersiz beslenmeden öldü. Ülkenin petrolünü, suyunu, yer altı kaynaklarını özel şirketlere peşkeş çekmeyi savundu. Yani yoksul halkın değil, sermayenin safında durdu.
Machado’nun bu ödüle layık görülmesi, emperyalizmin “barış” kavramını nasıl kirlettiğinin ve Nobel komitesinin buna nasıl hizmet ettiğinin açık bir göstergesidir. Tıpkı geçmişte Vietnam’ı kana bulayan Henry Kissinger’a Nobel Barış Ödülü verilmesi gibi… Tıpkı Irak ve Afganistan’da milyonları katleden emperyalist politikaların mimarlarının “insan hakları savunucusu” ilan edilmesi gibi…
Filistin’de açık bir soykırım yürüten siyonist İsrail’e destek verenlerin, ABD’nin halkları açlığa mahkûm eden yaptırımlarını savunanların, emperyalist işgalleri meşrulaştıranların “barışın sesi” olarak sunulması tam anlamıyla bir utanmazlıktır.
Dünya öyle bir halde ki dünyayı kana bulayan Donald Trump, “sekiz savaşı bitiren” kişi denilerek Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilebiliyor. Ve ne tesadüftür ki, Maria Corina Machado da aldığı ödülü, Venezuela’yı işgal etmekle tehdit eden Trump’a adıyor. Çünkü çok iyi biliyor: Eğer ABD emperyalizminin taşeronu olmasaydı, bu ödüle asla layık görülmezdi.
Bu bir ilk değil. Nobel Komitesi daha önce de defalarca savaş suçlularını, darbelerin mimarlarını, halk düşmanlarını “barış elçisi” olarak sahneye çıkardı. Bugün de aynı şeyi yaparak, yalnızca Venezuela halkı için değil, tüm Latin Amerika için tehdit oluşturan bir Amerikan iş birlikçisine “barış” ödülü verdi. Bu ödül, Machado’nun yol açtığı ve açacağı acıları daha bugünden aklama çabası değildir yalnızca. Aynı zamanda emperyalist saldırganlık politikalarının barış ambalajı altında sunularak barış fikrinin kendi gerçek anlamından uzaklaştırılmasıdır.
Ama biz biliyoruz: Gerçek barış, lüks otel salonlarında verilen ödüllerle değil, halkların onurlu direnişiyle kurulur.
Ezilen halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, işçi sınıfının sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya kavgasıdır barış. Emeği ve alın teri için mücadele eden işçinin, baskı ve zorbalığa direnen devrimcinin, yok sayılmaya kafa tutan ezilen hakların mücadelesidir. Bu mücadelenin kahramanlarını arayanlar lüks salonlardaki önden kurgulanmış piyeslere değil ezilen ve sömürülen halkların mücadelesine bakmalıdırlar.
Bize “barış ödülü” diye sunulan şey, emperyalist sistemin egemenliğini sürdürmek için verdiği onay mühürlerinden ibarettir. Bu ödüller, işgalleri aklamanın, halkları açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmenin, emperyalist saldırganlığı cilalamanın vitrinidir. Gerçek barış ise bu vitrini yerle bir edenlerin, bu düzene karşı ayağa kalkanların eseri olacaktır.
Özgürlük ve barış, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesiyle gelecektir.



