Erdal Eren, devrim ve sosyalizm inancını kuşandı, sendelemeden, inanç dolu adımlarla idam sehpasına yürüdü. Başı dik, alnı açıktı. Ölüm karşısında titremedi. Duruşuyla devrim mücadelesi tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Adı hep mücadele ve dirençle anıldı. Erdal Eren’i yaşatmak; fabrikalarda, işyerlerinde, sokakta, okulda emeğin kurtuluş mücadelesine omuz vermektir.
12 Eylül askeri darbesinin temel amacı, büyüyen işçi hareketini, toplumsal muhalefeti ve bu mücadele içinde güçlenen devrimci hareketi bastırmaktı. CIA koridorlarında planlanan darbenin ardından yüz binlerce kişi gözaltına alındı, 2 milyona yakın insan fişlendi. 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi. Yüzlerce insanın işkencede öldüğü belgelerle ortaya kondu. Yalnızca devrimciler değil; gazeteciler, sendikacılar, siyasetçiler de cezaevlerine atıldı.
Bu azgın baskı rejiminin gerçekleştirdiği idamlardan biri de 17 yaşındaki lise öğrencisi Erdal Eren’di. Faşist cuntanın başı Kenan Evren, onun için arsızca “Asmayalım da besleyelim mi?” diyecekti. Sermayenin, sömürü ve baskı düzeninin bekasını korumak için 17 yaşındaki bir genci asmaktan çekinmeyen bir düzenin adıydı 12 Eylül.
Erdal Eren, emeğin kurtuluş mücadelesinin yiğit neferiydi. İdam sehpasına sendelemeden yürüdü. 12 Eylül faşizminin katlettiği en genç devrimciydi. Erdal Eren’in adı hep direnişle anıldı. Devrimci olarak yaşadı, genç yaşta, inandığı eşit, özgür ve sömürüsüz bir dünya idealinin gücüyle ölümü göğüsledi. Son mektubu, devrime duyduğu inancın ve ölümü metanetle karşılama bilincinin ifadesiydi:
“Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir.”
12 Eylül darbesi öncesinde, devrim mücadelesine özelde gençliğin, genelde tüm emekçi kesimlerin desteği artıyordu. Yalnız işçiler değil, Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin devrimci mirasını sahiplenen gençler de ayaktaydı. Binlerce yiğit genç devrim mücadelesinin sıra neferiydi ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini başarıya ulaştırmak için her şeyi göze almaya hazırdı.
12 Eylül darbesi işçi sınıfı ve gençliğin bu büyüyen mücadelesini hedef aldı. Binlerce işçi, emekçi ve devrimci genç gözaltına alındı. Tutuklamalara, sistematik işkenceye, katliamlara ve idamlara maruz bırakıldı. Erdal Eren bir meslek lisesi öğrencisiydi. Yurtsever Devrimci Gençlik Federasyonu’nun sıra neferiydi. ODTÜ Elektrik-Elektronik öğrencisi Sinan Suner, dönemin MHP’li bakanı Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Esendemir tarafından vurularak katledildi. 24 Şubat 1980 günü, Sinan Suner’in ölümünü protesto eden kitlenin içinde Erdal Eren de vardı. Eyleme asker saldırdı ve saldırı sırasında nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla bir asker öldü.
Binlerce kişi gözaltına alındı. Bunlardan biri de Erdal Eren’di. Bir tek somut delil olmamasına rağmen askerin ölümünden Erdal sorumlu tutuldu. Erdal olan bitenin farkındaydı. Savunmasında, “Benim hakkımda peşin bir yargılama yapıldığı son derece açıktır. Nitekim benimle ilgili olayın ertesinde Genelkurmay Başkanı’nın ‘Çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek’ şeklinde demeç vermesi benimle ilgili idam kararıdır ve size de bu konuda ulaştırılan emirlerin açıkça dışa vurulmasıdır.” diyerek bu yargılama tiyatrosunu teşhir etti.
Erdal Eren her şeyiyle devrime, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine aitti. Yazdığı son mektup, devrim ve sosyalizm mücadelesine duyduğu güvenle örülüydü:
“Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. Devrimci selamlar.”
Erdal Eren, devrim ve sosyalizm inancını kuşandı, sendelemeden, inanç dolu adımlarla idam sehpasına yürüdü. Başı dik, alnı açıktı. Ölüm karşısında titremedi. Duruşuyla devrim mücadelesi tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Adı hep mücadele ve dirençle anıldı. Erdal Eren’i yaşatmak; fabrikalarda, işyerlerinde, sokakta, okulda emeğin kurtuluş mücadelesine omuz vermektir.



