Krizin faturasına, baskıya ve şiddete karşı örgütlenmeye, direnişe!

Çalışma ve yaşam koşulları işçi sınıfı için giderek ağırlaşıyor. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, esnek ve güvencesiz çalışma; hayat pahalılığı ile birleşince biz işçi ve emekçilerin hayatı daha da çekilmez hâle geliyor.

İşçi ve emekçi kadınlar olarak ise bu sorunları çok daha ağır bir şekilde yaşıyoruz. Kapitalist sömürü düzeni, ataerkil değer yargılarını ve kadınları ikinci cins olarak gören algıyı güçlü bir şekilde ayakta tutmaya devam ediyor. AKP-MHP iktidarı ise her türden gericiliği kışkırtıyor, kadınlara yönelik baskı ve ayrımcılığı derinleştirip, ataerkil yapıyı güçlendirmek için her şeyi yapıyor.

Fabrikalarda, işyerlerinde erkeklere göre daha düşük ücretlere çalışmaya devam ediyoruz. Baskı, taciz, mobbing, fiziksel şiddet çalışma yaşamında karşı karşıya kaldığımız olağanlaşmış sorunlar oluyor. Doğum izinlerinin yetersiz olması, menopoz ve regl dönemleri ile ilgili düzenlemelerin olmaması çalışma yaşamımızı daha da zorlaştırıyor. Ekonomik kriz bahanesiyle yaygınlaşan işten atma saldırılarından ilk olarak bizler etkileniyoruz. Sendikalaşma oranları tüm işçi ve emekçiler için düşerken kadınlar arasında sendikalı olma oranı erkeklerden daha düşük kalmaya devam ediyor.

Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı, ev işleri bizlerin sorumluluğu olarak görülüyor. O nedenle çalışma yaşamına katılma oranlarımız erkeklere göre daha düşük oluyor. Bu tablodan sonuna kadar faydalanan ise sermaye oluyor. Sermayenin talepleri etrafında şekillenen Orta Vadeli Program’da ortaya konan esnek ve güvencesiz çalışma modelleri biz kadınlar üzerinden meşrulaştırılıyor. Aile Yılı ilan edilerek biz kadınların “annelik” rolü öne çıkartılıyor. Böylece toplumsal bir sorumluluk olması gereken çocuk bakımı ve diğer ev içi sorumlulukların yükü daha fazla üzerimize yıkılıyor.

Pazarda, markette her gün artan fiyatlar, yükselen kiralar, okulların açılması ile birlikte artacak masraflar “ev ekonomisi”nden sorumlu olarak görülen biz kadınlar üzerindeki yükleri ağırlaştırıyor. Depresyon, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar bizleri erkeklere göre daha fazla etkiyor. Ekonomik sıkıntılar, iş ve ev yükü bizleri sosyal hayatın dışına itiyor.

Diğer yandan kadına yönelik şiddet tüm kadınları tehdit etmeye devam ediyor. Kadın cinayetleri vahşice işlenmeye devam ediyor. Devlet cezasızlık politikaları ile bu cinayetleri adeta teşvik ediyor. Evde, işte, sokakta şiddetin her türlüsü ile karşı karşıya kalıyoruz.

İşçi ve emekçi kadınlar olarak baskı, sömürü ve şiddeti durdurabilmek için mücadele etmeye, örgütlenmeye ihtiyacımız var. DİGEL’de, Queen Tarım’da, Temel Conta’da, Hepsijet’te ve OMSA’da direnişte olan işçi kadınlar gibi bizler de geleceğimize ve haklarımıza sahip çıkalım. Sokakları meydanları dolduralım. Özgürlük ve eşitlik talebini yükseltip krizin faturasına, baskıya, şiddete karşı örgütlü mücadeleyi büyütelim! Direnişi örgütleyelim!