Patronlar istiyor, devlet yasaklıyor!

Kölece çalışmaya karşı haklı ve meşru talepleri için greve çıkan işçilerin karşısına “milli güvenlik” söylemiyle ve yasaklarla çıkmak ya da ısmarlama kararlarla işçi eylemini yasaklamak rutin bir uygulama durumundadır. Ekmek kavgası direnme hakkına sahip çıkarak verilmelidir. İşçi sınıfının kazanması ancak fiili meşru mücadele ile kapitalistler ve devlet işbirliği ile çekilen bu sınırı parçalamakla mümkündür.

Şık Makas–Cross Jeans’in Tokat’taki fabrikasında çalışan 800 işçi, 66 gündür maaşlarını alamadıkları için iş bıraktı. Tokat Valiliği, işçilerin eylemini engellemek amacıyla kent genelinde 3 günlük eylem yasağı ilan etti. Ancak yasağa rağmen direnişi sürdüren işçiler işten çıkarıldı. Öz İplik-İş Sendikası’nın yandaş tutumuna karşı çıkan yüzlerce işçi, BİRTEK-SEN’e üye olarak mücadelelerine Tokat’ta devam ediyor.

Şık Makas işçileri yıllarca kölece çalışma koşullarına mahkûm edilirken, maaşları düzenli ödenmezken ortalarda görünmeyen devlet kurumları, ne zaman işçiler hak talep etse, yasaklarla ve baskılarla işçilerin karşısına dikiliyor. Bu ülkede zorunlu fazla mesai, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, işten atma, mobbing, baskı ve hakaret “yasal” sayılırken, hak aramak “yasa dışı” ilan ediliyor.

Daha önce Urfa’da bulunan Özak Tekstil işçilerinin eylemleri de Özak kapitalistinin talebi doğrultusunda yasaklanmıştı. Özak Tekstil patronunun, “üretimin önemli oranda aksatılması ve yapılan grevin yasa dışı olması” iddiası ve direnişin yasaklanması talebiyle açtığı davada mahkeme patronun istediğini yerine getirerek, işçilerin fabrika çevresinde yaptığı eylemlerinin durdurulmasına karar vermişti. Yasak kararı ile birlikte işçilere yönelik ağır saldırılar başlamış, sendika yöneticileri gözaltına alınmış, işçiler fabrika önünden uzaklaştırılmak istenmişti.

İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez’de sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin eylemleri yine devlet zoruyla engellemeye çalışılmıştı. Ürdün asıllı Polonez patronu kölece çalışma koşulları dayatırken sesleri çıkmayan kaymakamlar, valiler hak arayan işçileri “çocuklarınız iş bulamaz” diye tehdit etmiş, ters kelepçe ile gözaltına aldırmıştı.  Çatalca Müftüsü ise diğer devlet kurumlarından geri durmamış “Böyle hak aranmaz” iddiasıyla grevdeki işçileri hedeflemişti. Geçtiğimiz şubat ayında Antep Başpınar işçilerinin eylemleri de Valilik yasağıyla engellenmek istenmişti.

Sermaye iktidarının hak arama eylemlerine yönelik tahammülsüzlüğü yalnızca işçi eylemleri ile sınırlı değil. Gelecek talep eden gençler, yaşam alanlarını savunan köylüler, gerçekleri açığa çıkarmaya çalışan gazeteciler, yaşamak isteyen kadınlar ve özgürlük isteyen halklar da devletin yasaklama kararlarıyla bastırılmak isteniyor. Nerede bir hak talebi yükselse, yargısıyla, müftüsüyle, polisiyle, jandarmasıyla fütursuz bir saldırı dalgası başlatılıyor. Sermaye iktidarı, direnme hakkına bir sınır çekmek istiyor. Bu sınır aşıldığında ise “devletin gücü” devreye sokuluyor.

Kapitalistlerin dayatmaları, ağır sömürü koşulları, insanlık dışı çalışma koşulları ve bu koşullara boyun eğmiş işçiler yaratma hedefi bir bütün olarak bu düzenin temel işleyişidir. Bunun dışına çıkılan her yerde, sermaye zorbalığı yetmiyor ise devreye yasalar, valiler, yasaklar giriyor, işçilerin eli kolu bağlanmaya çalışılıyor. Kölece çalışmaya karşı haklı ve meşru talepleri için greve çıkan işçilerin karşısına “milli güvenlik” söylemiyle ve yasaklarla çıkmak ya da ısmarlama kararlarla işçi eylemini yasaklamak rutin bir uygulama durumundadır. Ekmek kavgası direnme hakkına sahip çıkarak verilmelidir. İşçi sınıfının kazanması ancak fiili meşru mücadele ile kapitalistler ve devlet işbirliği ile çekilen bu sınırı parçalamakla mümkündür.