Açlık ücretini reddediyoruz!

“Sermaye, devlet ve sendika bürokratları bizlere açlık sınırında bir yaşamı dayatarak açıkça meydan okuyorlar. Şimdi adım atma sırası bizde.”

Aylardır süren asgari ücret tartışmaları sona erdi. Kasım ayı açlık sınırının 7.818 TL, yoksulluk sınırının 27.041 TL olduğu ülkemizde bize reva görülen sadece 8.506 TL… Yani deniliyor ki; “Çalışın, üretin, açlık, yoksulluk çekin ama sakın ölmeyin ve daha fazlasını da beklemeyin!”

Karşılıklı restleşmeler ve atışmalar görüntüsüyle artık kabak tadı veren üç perdelik mizansenin sonu sarayda bitti. Böyle bir masadan zaten başka bir sonuç da beklenemezdi. Çünkü masada oturanlar sermayesi, iktidarı ve sendika ağaları ile bizlerin sınıf düşmanıdır. Bugün içinde bulunduğumuz yoksulluk ve sefaletten, baskı ve sömürü koşullarından aynı derecede sorumludurlar.

Ancak bu sefer taraflar masadan mutlu kalkamadılar. Sendika ağaları sahte efelenmelerle “razı değiliz” görüntüsü vermeye çalıştılar. Ama yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. AKP iktidarı sadık hizmetkarının bu şovuyla sefalet ücretinin hesabını üslenmemesini affetmedi. Ve kapalı kapılar ardında konuşulanları ifşa etti. Aylardır büyük bir müjde vereceği havası yaratan iktidar batırdığı ekonominin gerçeklerine çarptı. Ama ilerde (demek oluyor ki seçim dönemi içinde) gerekirse iyileştirme yapacağız demekten de geri durmadı. Sermaye sınıfına gelince, verilen teşvikler ve ilan edilen artış oranı ile kârlarına kâr katmaya devam edecek. Bu açıdan her zaman olduğu gibi en kârlı onlar çıktı. Ama daha şimdiden örgütlü-örgütsüz birçok fabrikadan yükselen ek zam taleplerine bakıldığında, onları da rahat günlerin beklemediği görülüyor.

Korkularını gerçeğe çevirelim!

Peki biz ne yapacağız? Onlar böyle istedi diye ücretlerimizin belirlenmesini bu asalaklara mı bırakacağız? Alan memnun, veren memnun mu diyeceğiz? Uzun saatler, günler, aylar ve yıllarca çalıştığımız halde açlık ve yoksulluk kaderimiz deyip razı mı olacağız?

Tabii ki olmayacağız, olmamalıyız! Geçtiğimiz yıl yüzde 300-400 kârlar açıklayan kan emici sömürücüler hallerinden memnun ama biz memnun değiliz. Zenginliklerine zenginlik katanlara da, bizleri kölelik koşullarında yaşamaya mahkûm edenlere de, sendika ağalarına da öfkeliyiz. Bir tarafta sarayda ejder meyvesiyle beslenip, lüks makam araçlarıyla günlerini gün ederlerken, öte tarafta haklı grevlerimizi bile yasaklayanların yalanlarına karnımız tok.

Artık yeter! Bizlere bunları dayatan kapitalist sömürü düzenidir. Bu düzen biz işçilerin emeklerinin sömürülmesi ve sermayenin daha fazla kar etmesi üzerine kuruludur. Belirlenen açlık ücreti de bunun en somut göstergesidir. Sermaye, devlet ve sendika bürokratları bizlere açlık sınırında bir yaşamı dayatarak açıkça meydan okuyorlar. Şimdi adım atma sırası bizde. Onların açlık, onursuzluk ve kölelik dayatmalarını kabul etmiyoruz. Geçmişteki saldırılara karşı işçi sınıfımız Kavel Grevi’nden 15-16 Haziran Direnişi’ne, Metal Fırtına’dan Greif İşgali’ne kadar birçok mücadele örneği verdi. Bugün bu geçmiş mücadele deneyimlerimizden öğrenerek insanca bir yaşam ve çalışma koşulları için birleşik, kitlesel ve militan bir mücadeleyi örmekten başka yolumuz yok.