8 Mart’a giderken…

“Öfke ve tepkimizin örgütlü bir güce dönüşmesi en temel ihtiyacımız. O zaman fabrikalarımızda, işyerlerimizde, mahallerimizde örgütlenerek 8 Mart’a hazırlanmalı, düzene olan öfkemiz ve taleplerimizle mücadele alanlarını doldurmalıyız.”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor… Emekçi kadınlar ağır sömürü, artan şiddet, daha da kötüleşen çalışma ve yaşam koşullarında bir 8 Mart’ı daha karşılıyorlar.

Yaklaşan seçimler nedeniyle bu 8 Mart ayrı bir önem taşıyordu. İktidarı ve muhalefetiyle tüm düzen siyaseti sandığa kilitlenmişken, emekçi kadınların tek adam rejiminin saldırılarına ve gerici politikalarına karşı öfke ve tepkisini haykırması için önemli bir imkân olacaktı. Ancak 6 Şubat’ta peş peşe yaşanan depremler hem bizleri derinden sarstı hem de AKP iktidarına ve bu yıkım düzenine olan hıncımızı ve öfkemizi artırdı.

Bugün bizlerin her zamankinden daha çok birlik olmaya ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Ama bunun da ötesinde, depremi tam bir felakete dönüştürenlerden, insanları kendi kaderlerine terk edenlerden, kadın düşmanlığını körükleyenlerden, bizlerin emeğini/alınterini çalanlardan hesap sorabilmemiz gerekiyor.

Saldırılar ve sorunlar büyüyor

Deprem bölgesinde yaşanan can kayıpları ve büyük yıkım bir kez daha kapitalizmin bir “felaketler” düzeni olduğu gerçeğini ortaya serdi. Emekçi kadınlar depremde büyük yaralar aldılar, ağır kayıplar yaşadılar. Depremle açığa çıkan tablo, işçi ve emekçi kadınların boğuştuğu sorunları iyice derinleştirdi.

Yirmi yıllık AKP iktidarı döneminde emekçi kadın üzerindeki çifte baskı ve sömürü yepyeni boyutlar kazanmış bulunuyor. İşçi ve emekçilere dönük sonu gelmeyen saldırılardan en büyük pay emekçi kadınlara düşüyor. Esnek ve güvencesiz çalışma, düşük ücretler, işsizlik öncelikle onları vuruyor. 1.2 milyon kadın yarı zamanlı işlerde, en düşük ücretlerle ve kayıtsız olarak çalıştırılıyor. İşçi ve emekçi kadınlar her geçen gün daha da derinleşen bir yoksulluk çukuruna itiliyor.

Gerici-faşist iktidarının kadın düşmanı politikaları ise, kullandıkları dilde ve tüm icraatlarında kendisini gösteriyor. Kadın cinayetlerine, şiddete, çocuk istismarına karşı önlem almak bir yana, adeta teşvik ediyorlar. Yakın zamanda Hiranur Vakfı’nda açığa çıkan skandal, tarikatlar ve gerici vakıflar üzerinden bu düzenin çürümüşlüğünü tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor.
2023’ün ilk günlerindeyse Danıştay kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararı tescillendi. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin artması için adeta davetiye çıkartan gerici iktidar, diğer yandan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği gibi kurumları kapatmaya çalışarak saldırılarını sürdürüyor.

“Başörtüsüne anayasal güvence” adı altında gündeme getirilen anayasa değişikliğiyle de toplumsal kutuplaşma derinleştiriliyor. Yapılacak düzenlemeyle LGBTİ düşmanlığına yasal bir zemin yaratılmaya çalışılıyor. Diğer yandan “aile” kavramına yapılan vurgularla biz kadınlar üzerindeki gerici baskılar daha da perçinlenmek isteniyor.

8 Mart’ta mücadele alanlarına!

Karşımızda medyasıyla, yargısıyla, diğer devlet kurumlarıyla tüm emekçilere ve kadına düşman bir düzen var. 8 Mart’ta bu düzenin karşısına dikilmeliyiz.

Öfke ve tepkimizin örgütlü bir güce dönüşmesi en temel ihtiyacımız. O zaman fabrikalarımızda, işyerlerimizde, mahallerimizde örgütlenerek 8 Mart’a hazırlanmalı, düzene olan öfkemiz ve taleplerimizle mücadele alanlarını doldurmalıyız.

Tek adam rejimi ve temsilciliğini yaptıkları sermaye düzeni pervasız saldırılarıyla bizleri kavgaya çağırıyor. 8 Mart’ta bu çağrıya en güçlü bir biçimde yanıt verelim! Haramilerin düzenini yıkmak, insanca, eşit ve özgür yaşayabileceğimiz bir dünya kurabilmek için mücadeleyi büyütelim!