Bu düzen değişmez, sen mücadele etmedikçe!

Söz söylemek, düşünce belirtmek, örgütlenmek, grev yapmak, hak talep etmek yasak bize. Sanki siyaset onların işiymiş, bizler ise sadece televizyon başında yaşadıklarımıza kızabilir, öfkelenebilir, hatta küfredebilirmişiz gibi. Sanki tek görevimiz seçim süreçleri geldiğinde, “vatandaşlık görevi olarak” gidip hangi partinin vaatlerine inandıysak ona oy vermekmiş gibi. Onların görevi yönetmek, bizimki ise tezgâh başına geçip çalışmak, patronların yeni kâr rekorları kırmalarına hizmet etmekmiş gibi…

Burjuva düzen partilerinin seçim yarışı kızışıyor. Bu yarıştan yansıyan çürümüşlük, yalan, vaat ve çirkeflik ise düzenin kendisine ayna tutuyor. Kışkırtmalar, saldırılar, hakaret, tehditler havada uçuşuyor. Toplumu vaat yarışıyla kandırmaya, pasif oy desteğiyle “çok daha iyi bir yaşam” sunacaklarına ikna etmeye çalışıyorlar. Oy oranlarını artırmak, kendi saltanatlarını kurmak için her şeyi yapıyorlar. Ama içi boş söylemlerle çizilen pembe tablolarda, bu ülkede yaşayan milyonlarca işçi ve emekçinin gerçek sorunlarının çözümleri yok.

İnsanlık dışı koşullarda yaşıyoruz. Çalışma saatleri uzun ve yorucu. Çoğumuz açlık düzeyinde ücretler alıyoruz. Fabrikalarda, atölyelerde baskı ve mobbing hat safhada. Sosyal haklar kırıntı düzeyinde ve her geçen gün geriye gidiyor. İş güvencemiz yok. Sendikalaşmak istediğimizde, kapitalist patronların yasa ve kural tanımaz zorbalığı bizleri bekliyor. Deyim uygunsa ayağımızda bir tek pranga eksik.

Geçinemiyor, en temel insani ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Bırakın ailemiz ve dostlarımızla görüşmeyi kendimize bile vakit ayıramıyoruz. Sadece çalışıyoruz ve ayın sonunu zor getiriyoruz. Borçlarımız birikti, sofradaki ekmeğimiz azaldı.
Hastalandığımızda sağlık hizmeti alıp alamayacağımız muamma. Çocuklarımızın nitelikli eğitim hakkı çoktan ellerinden alınmış durumda.

Söz söylemek, düşünce belirtmek, örgütlenmek, grev yapmak, hak talep etmek yasak bize. Sanki siyaset onların işiymiş, bizler ise sadece televizyon başında yaşadıklarımıza kızabilir, öfkelenebilir, hatta küfredebilirmişiz gibi. Sanki tek görevimiz seçim süreçleri geldiğinde, “vatandaşlık görevi olarak” gidip hangi partinin vaatlerine inandıysak ona oy vermekmiş gibi. Onların görevi yönetmek, bizimki ise tezgâh başına geçip çalışmak, patronların yeni kâr rekorları kırmalarına hizmet etmekmiş gibi…
Hepimiz şu soruları sormak zorundayız. Çoğumuzun sorunlarımızın çözümü için bel bağladığı bu seçim sürecinin biz neresindeyiz? Bu sorunları ve çok daha ötesini yaşarken, bizden oy desteği isteyen düzen partilerinin hangisi bizim sorunlarımıza deva olabilir? Hangisi bizlerin ağır koşullar altında çalışmamıza, böylece kapitalistlerin kârlarına kâr katmamıza gerçekten itiraz ediyor? Hangisi başta grev hakkı olmak üzere işçi sınıfının demokratik haklarının gasp edilmesine karşı söz söylüyor? Ortaya atılan temelsiz vaatler dışında hangisi yoksulluğu nasıl ortadan kaldıracağını gerçekten ortaya koyabiliyor?

Liste uzatılabilir ama gerek yok. Bu düzen bizim azgınca sömürülmemize, emeğimizin çalınmasına dayanıyor. Ve bugün vaatleriyle gözümüzü boyamayan çalışan düzen partilerinin temel işlevi bu düzenin kazasız belasız yoluna devam etmesini sağlamaktır. Bu yüzden bu sömürü ve baskı düzeninin değişmesinin tek yolu vardır. Biz işçilerin örgütlenmesi kendi hak ve özgürlüklerimiz için mücadele etmemizdir.