Şimdi sözümüzü daha güçlü söyleme, daha çok örgütlenme, sokaktaki mücadeleyi büyütmek için duraksamadan devam etme zamanı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırken, milletvekili seçimleri sonuçlandı. Ekonomik yıkımın, yolsuzlukların, kadınlara yönelik baskı ve ayrımcılığın arttığı bir dönemde yeni seçilen vekiller meclis sıralarında yerlerini alacaklar. Kimler yok ki aralarında? Kadınların her hakkına göz diken yeminli kadın düşmanları, bizleri kuluçka makinesi olarak görenler, çocuk istismarını savunanlar, kadınları her fırsatta aşağılayanlar… Yeni meclis tüm bunlarla birlikte sermayeye hizmet görevine kaldığı yerden devam edecek. Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi’nin aralarına dahil olmasıyla kadınlar aleyhine atılacak adımlar “güçlenerek” ilerleyecek.
Seçimler öncesinde yapılan açıklamaları hatırlayalım. Bu kadın düşmanları, yasalarda var olan son hak kırıntılarını bile kaldırmayı, “bekar kadınları sahiplendirmeyi”, kız ve erkek çocuklarının aynı okullarda okumasının engellenmesini, medrese eğitimine geri dönüşü, LGBTİ’lere karşı düşmanlığı savunuyorlardı. İstanbul Sözleşmesi’nin ardından 6284’ü kaldıracaklarını söylüyorlardı.
Şüphe yok ki yeni milletvekilleri eskileri aratmayacaklar. İşçi, kadın, çocuk hakları düşmanı olmaya, kadınların mücadelesinin karşısında konumlanmaya devam edecekler. Elbette bu politikalara ses çıkaran, söz söyleyen, karşı olduğunu açıklayan vekiller çıkacak. Ama sesleri kalabalıklar arasında kaybolacak. Son tahlilde sermaye sınıfının çıkarları neyi gerektiyorsa o yapılacak.
Meclis son tahlilde burjuva düzenin bir aygıtıdır. Elbette burada şu veya bu konuda mücadele yürütmek mümkündür. Ama çözümü oradan beklemek, bunun gerçekleşeceğini söylemek sadece ham hayaller yaymaktır. İşçi sınıfı ve emekçi kadınlar bugüne kadar tüm kazanımlarını mücadeleyle elde ettiler ve korudular. Parlamento bileşeninin çoğunluğunun kadın düşmanlığını da içeren çok açık bir sınıfsal tutumu var. Onlar kriz içinde debelenen bu sömürü düzeninin çarklarının sorunsuzca dönmesini istiyorlar. Alınteri ile çalışan, ezilen, sömürülen işçi ve emekçilerle birlikte kadınların da köleliğinin sürmesini istiyorlar. O çok “modern” geçinen sermayedarların AKP iktidarı döneminde kadınlara dönük baskıcı ve düşmanca politikaları (göstermelik tepkileri saymazsak), sessizce karşılamalarının gerisinde bu yalın sınıfsal gerçek yatıyor.
Şimdi sözümüzü daha güçlü söyleme, daha çok örgütlenme, sokaktaki mücadeleyi büyütmek için duraksamadan devam etme zamanı.
Karşı karşıya kaldığımız çok yönlü ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal saldırılara karşı daha güçlü birleşme, kenetlenme zamanı. Bırakalım burjuvazinin kendi “ahırı” hangi güçlerle dolarsa dolsun. Biz kadınların tüm bunlara karşı meydanları, alanları var. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde, yaşam alanlarımızda, 25 Kasımlar’da, 8 Martlar’da ortaya koyduğumuz öfkemizi daha da büyütelim. Bu haramiler düzenini başlarına yıkalım.