Açıklanacak yeni asgari ücret bizleri kölelikten de açlıktan da yoksulluktan da kurtarmayacak. Susmamız için ağzımıza bir parmak bal bile çalınmayacak. İşçi sınıfı olarak şu an için masaya yumruğumuzu vurma gücünden mahrumuz. Zira örgütlü değiliz. Bu nedenle istediğimize değil bize reva görülene rıza göstermek zorunda kalıyoruz. İnsanca bir yaşam için insanca bir ücret talebini ancak örgütlü olursak kazanabiliriz.
Erdoğan’ın seçim vaatlerinden biri olan asgari ücrete zam için tiyatro perdesi açıldı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu kaç perde süreceği bilinmeyen toplantılarına başladı. Komisyondaki tarafların göstermelik efelenmeleri, restleri ve konuşmalarıyla işçi ve emekçileri açıklanacak ücrete razı etmeye çalışacaklar. En nihayetinde de perdeyi Erdoğan kapatacak.
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Biz seyirci kaldığımız sürece, bizim adımıza birileri karar vermeye, bizleri açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm etmeye devam edecekler.
Önce rakamlar konuşsun…
Ocak 2023’te asgari ücret 8.506 lira olduğunda da yetersizdi. Artan enflasyon, hayat pahalılığı ve düşen alım gücü ile şimdi daha da yetersiz durumda. Türk-İş 2023 Mayıs’ında açlık sınırını dört kişilik bir aile için 10.362, yoksulluk sınırını ise 33.752 TL olarak açıkladı. Yani asgari ücret alan bir işçi açlık sınırının altında ücret alıyor. Bir ailenin yoksulluk sınırına ulaşabilmesi için bile eve dört asgari ücretin girmesi gerekiyor. Yapılacak asgari ücret zammı ile açlık sınırının biraz üstüne çıkılsa bile bunun çok sürmeyeceği, sene sonu olmadan açlık sınırının 15 bin, yoksulluk sınırının 40 bin TL’yi geçeceği öngörülüyor.
Seçim öncesi doğalgaz faturalarının sıfırlanmasını mayıs enflasyonunu düşük göstermenin imkanına çeviren (yüzde 0,04) TÜİK, yıllık enflasyonu da yüzde 39,49’lara çekti. Gerçek enflasyon ise ENAG’a göre yüzde 109,01 olarak gerçekleşti. Yani gerçek hayattaki enflasyon resmi enflasyonun 2,5 katı.
Ancak bunun üzeri örtülüyor. TÜİK’in sahte rakamları saray rejiminin de sermayenin de işine geliyor.
Saray rejimi ekonomik olarak büyük bir açmaz içinde. Bir yandan alım gücünün düşmesi ile tepkilerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Diğer yandan üretilen ürünlerin satılabilmesi için asgari bir alım gücünün yaratılması gerekiyor. Sermaye yatırım için emeğin ucuzlatılmasını istiyor. Saray rejimi hazineden teşviklerle asgari ücret zammının sermayeye etkisini azaltmak derdinde. Ama ekonominin durumu da ortada.
Aklımızla alay ediyorlar
Erdoğan seçim öncesi, Hak-İş Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Asgari ücret bile iktidarın işçisine, memuruna, emeklisine verdiği öneminin göstergesidir” diyerek, gerçekte işçi ve emekçilere hiç önem vermediklerini itiraf etmişti. Açlık sınırının altında kalan, yoksulluk sınırının yanından bile geçmeyen ücretlerle övünmek ve övünmemizi istemek aklımızla dalga geçmek değil de nedir?
Seçim öncesi Çalışma Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücretin 500 dolar seviyesine çıkarılacağını söylerken şu an bu sözler unutulmuş durumda. Sermaye adına masada yer alan TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol, “Asgari ücret Türkiye’de başka para birimiyle belirlenmiyor. TL konuşacağız.” dedi. Her işlerini dolarla yapanlar, ülkedeki her şey dolara endeksli artarken sıra işçinin emeğinin karşılığını vermeye gelince “TL konuşacağız” deme pişkinliğini sergiliyor.
Ne yapmalı?
Sözde asgari ücretliler adına masaya oturan Türk-İş sessizliğini koruyor. En fazla “Taleplerimiz karşılanmazsa masadan kalkarız” diyor. Masada olmasının bir etkisinin olmadığını bildiği için, bu tutumuyla sorumluluktan kurtulmak istiyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe ise döviz kurunun yeni rekorlar kırması karşısında, “Asgari ücrette maksimum dolar bazında 300-400 dolar arasındaki seviyeyi koruyabilmeliyiz” diyor. Sermayenin ihtiyaçlarını ortaya koyuyor.
Açıklanacak yeni asgari ücret bizleri kölelikten de açlıktan da yoksulluktan da kurtarmayacak. Susmamız için ağzımıza bir parmak bal bile çalınmayacak. İşçi sınıfı olarak şu an için masaya yumruğumuzu vurma gücünden mahrumuz. Zira örgütlü değiliz. Bu nedenle istediğimize değil bize reva görülene rıza göstermek zorunda kalıyoruz. İnsanca bir yaşam için insanca bir ücret talebini ancak örgütlü olursak kazanabiliriz. Yoksa sergilenen bu tiyatro karşısında seyirci kalmak dışında bir seçenek bulunmuyor.