Petrol-İş’te örgütlü işyerlerinden Standart Profil, DYO, TPİ, Danfoss, Toros Tarım, Bayer gibi birçok fabrikada greve günler, hatta saatler kala imzalar atıldı. Bu sözleşmeler işçilerin taleplerinin gerisinde kalan sözleşmeler oldu. İşçinin talepleri karşılanmadan neden sözleşmelere imza konulduğu sorusuna sendikacılar hep aynı cevabı verdiler: “Bu koşullarda yapacak bir şey yoktu. Alabildiklerimizle yetineceğiz.”.
Petrokimya sektöründe Ocak ayından bu yana onlarca fabrikada toplu iş sözleşmesi süreçleri yaşandı. Büyük çoğunluğu Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu bu fabrikalardaki TİS’lerin önemli bölümü işçilerin taleplerinden uzak bir biçimde sonuçlandı. Bu TİS süreçlerinden yola çıkarak görüyoruz ki işkolundaki kapitalistlerin baskı ve dayatmaları alabildiğine artıyor. Ekonomik krizi bile fırsata çevirip zenginleşenler işçi sınıfına yoksulluğu reva görüyor.
“Hiç grev yapıldığını görüyor musunuz?” diye pişkince sermayeye dikensiz gül bahçesi vaat eden Erdoğan’ın tekrar seçilmesi, grev erteleme ve yasaklarının aynı şekilde süreceğini gösteriyor. Sırtını iktidara dayamanın rehavetiyle kapitalistler kendileri kar rekorları kırarken işçiye ölmeyeceği kadar ücret dayatıyor, fazla mesaiye mecbur bırakarak sömürüyü artırıyor. İktidarın tutumu, sınıf hareketinin zayıflıkları burjuvalara cesaret veriyor.
Oysa reel ücretlerdeki gerileme durdurulamıyor, taslak talepleri de imzalanan sözleşmelerdeki zam oranları da hemen ertesi gün erimeye başlıyor. Fazla mesai zorunluluk haline geliyor. Meslek hastalıklarına yol açan sağlıksız çalışma koşulları iş kolunda artık kaçınılamaz bir kader olarak algılanmaya başladı…
Bu durum elbette mücadele ile değişebilir. Ama yalnız iktidarın tutumları, kapitalistlerin durumu fırsata çevirmeleri değil grevden, mücadeleden öcü gibi korkan sendikacıların yaklaşımları da işçinin elini kolunu bağlıyor.
Petrol-İş’te örgütlü işyerlerinden Standart Profil, DYO, TPİ, Danfoss, Toros Tarım, Bayer gibi birçok fabrikada greve günler, hatta saatler kala imzalar atıldı. Bu sözleşmeler işçilerin taleplerinin gerisinde kalan sözleşmeler oldu. İşçinin talepleri karşılanmadan neden sözleşmelere imza konulduğu sorusuna sendikacılar hep aynı cevabı verdiler: “Bu koşullarda yapacak bir şey yoktu. Alabildiklerimizle yetineceğiz.”.
Oysa başka bir yol var. Böyle bir yol olmasa sözleşme masasına oturmanın bir anlamı kalmaz. Elbette ki sözleşme süreçlerine anlaşmak için oturulur. Ama işçinin talepleri karşılanmıyorsa yapılması gereken grev silahına başvurmaktır. “Yapacak başka bir şey yoktu” diyerek dayatmalara boyun eğmek yalnız işçileri daha kötü ücret ve çalışma koşullarına mahkûm etmekle kalmaz, büyük mücadelelerle kazanılan sendika ve grev hakkının fiilen kaybedilmesi anlamına gelir.
Bu durumun suçluları bellidir. Ama engeller ne olursa olsun asıl sorun işçinin edilgenliğidir. Eylemden geri duran, baskıya boyun eğen, tüm inisiyatifi seçilmiş birkaç kişinin eline bırakan, mevcut pratik artık aşılmalıdır. Petrokimya işçisi sendikalarına hâkim bu uzlaşmacı anlayışla cepheden hesaplaşmak zorundadır. Sözleşme süreçlerinde inisiyatifi kendi eline almayı başarmalıdır. Bürokratların oldu bittilerine boyun eğmemelidir. Bunun yolu da tabandan örgütlenmek, bedeli ne olursa olsun mücadeleye kararlıkla atılmaktan geçiyor.