Bu ülkede Cumhuriyet tarihi boyunca 42, AKP’li yıllarda ise 13 vergi affı çıkarıldı. Bu afların her birinde sermayedarların ödemesi gereken trilyonlarca liralık vergi borcu “affedildi”. İşte o affedilen borçlar dolaylı ve dolaysız vergilerle işçi sınıfı başta olmak üzere tüm toplumun sırtına yıkıldı. Açıktır ki bu durum devleti yönetenler payına açık bir sınıfsal tutum ve tercihtir. Varlıklarını borçlu oldukları kapitalistlere diyetlerini işte böyle ödüyorlar.
Bugün işçi sınıfı yaşamını zindana çeviren enflasyon canavarının altında inim inim inletiliyor. En temel insani ihtiyaçları bile karşılamaya yetmeyen ücretler ile yaşamını sürdürmeye çalışan işçiler hayat pahalılığı ile kıskaca alınıyor.
Ama bu kadarı da yetmiyor kapitalist devlete. Devleti yönetenler işçileri mahkûm ettikleri sefalet koşullarına bakmadan, tam bir utanmazlıkla ona zengin muamelesi yapmaktan da geri durmuyorlar. Bu asalaklar vergi dilimlerinde yaptıkları düzenlemelerle, işçinin yılbaşında aldığı ücreti yıl sonunda almasına bile izin vermiyorlar.
Temel yaşamsal ihtiyaçlara sürekli zamlar geliyor, işçinin aldığı ücret her gün eriyor. Ancak eline geçen ücret oynanan vergi oyunları yüzünden durmadan düşüyor.
Devletin belirlediği gelir vergisi oranlarında sözde kademeli bir artış var. Ama bu öyle bir “kademeli artış” ki, çıplak asgari ücret bile altıncı aydan itibaren ikinci vergi dilimine giriyor. Hatta belirlenen oranlarla sadaka düzeyinde de olsa birkaç sosyal hakkı olan ve hatta cebine üç kuruş fazla girmesi için durmadan fazla mesai yapmak zorunda kalan işçiler yılın yarısına gelmeden üçüncü vergi dilimine ulaşmış oluyorlar.
Sorsanız asgari ücrette vergiyi kaldırdıklarından dem vururlar. Ne var ki vergi dilimlerinde yapmadıkları düzenlemelerle kaldırdıkları verginin kat kat fazlasını geri alıyorlar. Öyle ki örneğin geçtiğimiz yıl Ocak ayında 637 TL gelir vergisi ödeyen bir işçi Eylül ayına geldiğinde 2342 TL gelir vergisi ödemek zorunda kalıyordu. Tablo bu kadar açıkken bu beylerin asgari ücreti vergi dışı bıraktıkları masalına kim inanır?
Kaldı ki AKP işçi sınıfına ilk vergi kazığını daha 2006 yılında atmıştı. O dönem yapılan düzenleme ile ücret gelirlerinde yapılan 5 puanlık indirim kaldırıldı.
Sonrasında vergi dilimlerinde nasıl yapıldığı belli olmayan bir yeniden değerleme oranı girdi devreye. Sözde ücretler arttı ama bu artış vergi dilimlerine yansımadığı için işçinin ücreti artmak yerine düşmeye devam etti. Eğer 2000 yılında 2500 TL olan vergi dilimi asgari ücrete yapılan artış oranında artsaydı ikinci vergi dilimi bugün 200 bin TL civarında olacaktı. Yani bir işçi yaklaşık 200 bin TL gelir elde ettikten sonra yüzde 20 vergi ödemeye başlayacaktı. Ama 2023 yılı hesaplamasına göre ikinci vergi dilimi 70 bin TL’den, üçüncü vergi dilimi ise 150 bin TL’den başlıyor. Yani işçi sınıfının ezici bir çoğunluğunun gelirinden yüzde 27 oranında gelir vergisi kesintisi yapılıyor.
Peki patronlardan alınan Kurumlar Vergisi oranı ne kadar dersiniz?
Deprem bahanesi ile çıkardıkları “Milli Dayanışma Paketi”nde kurumlar vergisinde 5 puanlık bir artış yaptılar. Ancak o artışla bile kurumlar vergisi oranı yüzde 25. Yani işçiden yüzde 27 oranında gelir vergisi kesintisi yapmakta beis görmeyen devlet, kârlarına durmadan kâr katmaya devam eden kapitalistlerden daha düşük vergi alıyor. Tabii onlar da lütfedip öderlerse!
Bu ülkede Cumhuriyet tarihi boyunca 42, AKP’li yıllarda ise 13 vergi affı çıkarıldı. Bu afların her birinde sermayedarların ödemesi gereken trilyonlarca liralık vergi borcu “affedildi”. İşte o affedilen borçlar dolaylı ve dolaysız vergilerle işçi sınıfı başta olmak üzere tüm toplumun sırtına yıkıldı.
Açıktır ki bu durum devleti yönetenler payına açık bir sınıfsal tutum ve tercihtir. Varlıklarını borçlu oldukları kapitalistlere diyetlerini işte böyle ödüyorlar.