1 Eylül Dünya Barış Günü…

Dünya halkları milliyeti, inancı, mezhebi nedeniyle birbirlerine düşmanlaştırılırken, onların gözünden çok önemli gerçekler kaçırılmaya çalışılmaktadır. Bu gerçekleri görebilmek için şu soruları sormalıyız. Bunca acı, kan ve gözyaşının asıl sorumlusu kim? Ve en önemlisi… Neden bizleri sömüren zenginler sınıfının savaş kışkırtıcılığına bu kadar kolay aldanıyor, onlar için ölüyor ve öldürüyoruz?

İkinci Dünya Savaşı tarihin gördüğü en büyük yıkımlardan birisi olarak yaşandı. Sovyet halklarının faşizmi ezen zaferinin ardından, SSCB öncülüğünde toplanan Dünya Barış Konseyi 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü ilan etti. Bu tarih, savaşın yıkımını hafızalarda canlı tutmak için Nazi Almanyası’nın Polonya’ya saldırarak İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olması nedeniyle seçilmişti. Dünya Barış Günü o günden itibaren, başta Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri olmak üzere birçok ülkede, savaşın kapitalizmden kaynaklandığının vurgulandığı, halkların barış özleminin haykırıldığı bir gün oldu.

Emperyalist savaş ve saldırganlığın mimarı kapitalist dünya ise 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü gerçek anlamından koparmak, tarihsel içeriğini belirsizleştirmek için bugüne kadar büyük bir çaba harcamıştır. Emperyalist bir kuruluş olan Birleşmiş Milletler, önce 1981 yılında her eylül ayının ikinci salısını “Dünya Barış Günü” ilan etti. 2001 yılında ise bu tarih her eylül ayının 21’i olarak değiştirildi.

 “Birleşmiş Milletler” denilen ve amacı emperyalizme hizmet olan bu kuruluş, esasında diğer emperyalist kuruluşlar gibi aynı insanlık suçlarının sorumluluğunu taşımaktadır. NATO’nun yeterli olmadığı yerlerde dünyanın mazlum halklarına ölüm saçan katiller ordusu, BM üniforması giydi. BM’nin kanlı şemsiyesi altına saklananlar Somali’den Yugoslavya’ya, Afganistan’dan Irak işgaline kadar adım attıkları her yerde insanlığın hafızasında unutulmayacak izler bıraktılar. “Barış” ve “özgürlük” gibi insanlık değerlerinin ifadesi olan kavramları dillerinden düşürmeyenler, doğrudan dahil oldukları işgallerde büyük insanlık trajedileri yarattılar. Yaratmaya da devam ediyorlar. Sadece emperyalist politikalara hizmet için girişilen işgallerde değil, iç çatışmaların ve savaşların yaşandığı ülkelerde de “tarafsızlık” görüntüsü altında kanlı kıyımlara ortak oluyorlar.

Suriye’den Ukrayna’ya kadar yaşananlar göstermektedir ki, emperyalist devletlerin savaş politikası değişmeden devam etmektedir. Başta Ortadoğu olmak üzere emperyalizmin çıkarları uğruna dünyamız kan gölüne çevrilmektedir. Böyle bir zaman diliminde, tüm bu insanlık suçlarının gerçek sorumluları bize bir kez daha “dünya barışı”ndan bahsedecekler. Hiroşima ve Nagazaki’yi ölüm yüklü bulutlarla yok edenler, dünyanın birçok yerinde sayısız savaş, iç savaş ve gerici çatışmaları yaratanlar, aynı yalanları tekrarlayacaklar.

Emperyalist dünyanın “barış” söylemi kan, gözyaşı ve yıkımdır. Savaşları kanlı ve kuralsız olanların milyarlarca insana vaat ettiği barış kuru bir sözcükten ibarettir. Dünyaya barış gelecekse eğer, bu ancak tüm bu haksız savaşların, işgallerin yegâne sorumlusu olan kapitalist-emperyalist sistemi tarihin çöplüğüne atmakla mümkün olacaktır. Çünkü kapitalist-emperyalist sistem, büyük acılara sebep olan savaşları başlatmak ve sürdürmek için her şeyi yapıyor. Etnik, dinsel, mezhepsel önyargıları körüklüyor, halkları birbirine kışkırtıyor. Emperyalist yağma uğruna cepheye sürülenler ise yoksul emekçi halkların çocukları oluyor. Bir söz vardır, “Savaşları zenginler çıkartır, yoksullar ölür” diye. Bunun için hiçbir zaman villalara giden asker cenazesi göremezsiniz.

Haksız savaşların bedelini milyonlarca yoksulun ödediği bir dünyada barış ancak işçi sınıfı ve emekçi halkların dilinde ve mücadelesinde gerçek bir anlam kazanabilir.

Dünya halkları milliyeti, inancı, mezhebi nedeniyle birbirlerine düşmanlaştırılırken, onların gözünden çok önemli gerçekler kaçırılmaya çalışılmaktadır. Bu gerçekleri görebilmek için şu soruları sormalıyız. Bunca acı, kan ve gözyaşının asıl sorumlusu kim? Ve en önemlisi… Neden bizleri sömüren zenginler sınıfının savaş kışkırtıcılığına bu kadar kolay aldanıyor, onlar için ölüyor ve öldürüyoruz?

Barış içinde yaşamak istiyorsak, birbirimize değil sürekli barbarlık üreten kapitalist-emperyalist düzene düşman olmalıyız. Kardeşçe yaşamak istiyorsak, aynı sınıfa mensup olduğumuz kardeşlerimizin farklılıklarına saygı duyarken, öfkemizi bizleri sömürenlere yöneltmeliyiz.