Örgüt varsa çözüm vardır!

Örgüt işçi sınıfının mücadelesinde en büyük silahıdır. O zaman fabrika komitelerinden işyeri meclislerine, fabrikalar arasındaki kurullardan sektör birliklerine oradan devrimci işçi partisine öncü işçiler örgütlenme seferberliğine.

Hayat pahalılığı karşısında her geçen gün alım gücümüz düşüyor. Sefalet ücretlerine ve uzun çalışma saatlerine mahkûm bırakılıyoruz. Grev ve örgütlenme hakkımız başta olmak üzere demokratik haklarımız kısıtlanıyor.

Bu saldırılara dur diyemememizin, yeni haklar kazanamamamızın temel nedeni örgütsüz olmamızdır. Sermaye sınıfı ve iktidarına güç veren bu zayıflığımızdır. Sermaye tepeden tırnağa örgütlüdür. Ama biz işçiler bugün her açıdan örgütsüzüz.

İşçi sınıfının önderi ve bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marks “işçi sınıfı örgütlüyse her şeydir, değilse hiçbir şey” demişti bundan 150 yıl önce.

Bugün yaşadıklarımız bu tespitin ne kadar haklı ve doğru olduğunu yeniden gösteriyor. Örgütlü olmayan, kendi davası uğruna mücadele etmeyen milyonlarca sınıf kardeşimiz kapitalistlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmekten başka seçenekleri olmadığını düşünüyor. Düzenin siyasetinden, onun parti ve kurumlarından medet umuyorlar. Ya da yaşanan bütün kötülükleri, haksızlıkları ve suçları gördükleri halde “böyle gelmiş böyle gider” yaklaşımıyla başlarını kuma gömüyorlar.

Aşmamız ve yıkmamız gereken tam da bu yaklaşımlardır. Bunun için bize lazım olan iki şey ise örgütlenmek ve kendi gücümüzün farkına varmaktır.

Eğer örgütlüysek bu sınıf kavgasında kazanmamızın koşulları var demektir.

Nasıl yapmalı?

Sermayenin ve onun demir yumruğu AKP iktidarının saldırılarına karşı farklı toplumsal kesimler mücadele etmeye çalışıyorlar.

Ücret artışı için başlatılan direnişler, sendikalaşma çabaları, doğanın ve çevrenin korunması mücadelesi, kadınların gerici saldırılara karşı verdiği mücadeleler giderek yaygınlık kazanıyor.

Tüm bu mücadelelerin temel sorunu güçlü örgütsel zeminlere sahip olmamalarıdır. Kuşkusuz geniş kesimlerin bilinç düzeyinin geriliği bunda önemli bir rol oynuyor. Ama bugün bizi geriye çeken sorunlara takılmamalı, pratik mücadele içinde güç biriktirip bu sorunları aşabileceğimizi unutmamalıyız. Başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin mücadele birliğini sağlamak için adımlarımızı hızlandırmalıyız. Bu da durduk yere açığa çıkmayacaktır. Geçmişin ve bugünün her mücadele deneyimini inceleyerek sonuçlar çıkarmalıyız. Sınıf bilincimizi, kimliğimizi ve örgütlülüğümüzü geliştirmeliyiz. Eylemli süreçlerle birlikte bu adımların önemi açıktır. Kapitalistlerin karşısına örgütlü bir sınıf olarak çıkmanın yolu da buradan geçmektedir.

Mücadeleyi büyüteceğimiz temel birimler ise sömürü merkezleri olan fabrika zeminleridir.

Yapmamız gereken en temel şey fabrikalarımızdan başlayarak mücadele araçlarımızı inşa etmektir. Bunun yolu ise fabrikalarda komiteler, meclisler, birlikler vb. kurmaktan, var olanları güçlendirmekten geçiyor. İlk elden en güvendiğimiz arkadaşlarımızla bir araya gelerek başlamalıyız. Bilincimizi ve örgütlülüğümüzü güçlendirecek eğitim çalışmaları yapmalı ve zorlu mücadelelere hazırlanmalıyız.

Elbette ki sadece fabrika örgütlenmeleriyle yetinemeyiz. Havzalarda, kentlerde, sanayi bölgelerinde, mahallede, sokakta her yerde ortak mücadele zeminleri oluşturmayız. Nihayetinde sömürüden ve baskıdan kurtuluş için gerekli olan esas aracın ise işçi sınıfı bilimini esas alan devrimci bir program etrafında birleşmek olduğunu bir an için bile unutmamalıyız.

Örgüt işçi sınıfının mücadelesinde en büyük silahıdır. O zaman fabrika komitelerinden işyeri meclislerine, fabrikalar arasındaki kurullardan sektör birliklerine oradan devrimci sınıf partisine öncü işçiler örgütlenme seferberliğine.