“Tekel işçilerinin verdiği mücadelenin etkisi kendi direnişlerinin çok ötesindeydi. Sonraki süreçte “Tekel gibi direnmek!” başlayan birçok işçi direnişinin parolası oldu. Kamuda çalışan yüzbinlerce taşeron işçi Tekel işçilerinin mücadelesinden aldığı güçle sendikal hak ve özgürlükleri için sesini yükseltmeye başladı.”
Hükümet tarafından özelleştirme saldırısı sırasında “sizi mağdur etmeyeceğiz” sözleriyle uyutulan, ancak verilecek “hak”kın kıdem tazminatları ve 4/C statüsünden öte bir şey olmadığını anlayan Tekel işçileri, 15 Aralık 2009’da yüzlerce otobüsle Ankara’ya gelmişlerdi. O gün AKP Genel Merkezi önünde başlayan, ardından işçilerin Abdi İpekçi Parkı’na sürülmesi ve orada sert bir polis müdahalesine maruz kalmasıyla devam eden süreç, kısa sürede sınıf hareketinin en önemli eylemlerinden birine dönüştü.
Ankara’nın ayazında direniş ateşi
AKP Genel Merkezi önünde sabahlayan Tekel işçileri, 16 Aralık günü Abdi İpekçi Parkı’nda gerçekleştirdikleri eylemde polisin şiddeti ile karşı karşıya kaldılar. Ardından Sakarya’da Türk-İş Genel Merkezi önünde beklemeye başlayan işçiler, 78 gün süren “maceraları”nın startını verdiler.
40 farklı işyerinden, kadını-erkeğiyle, çoluğu-çocuğuyla, Türk-Kürt-Arap ve diğer milliyetlere mensup binlerce Tekel işçisi kışın ortasında ne istiyordu? Tekel işçileri, özelleştirme politikaları sonucu, Tekel fabrikalarının özel sektöre peşkeş çekilmesine karşı çıkıyorlardı. Sermayenin kârı uğruna işsiz bırakılmak istenmelerine, özlük haklarının gasp edilmesine tepki gösteriyor ve talepleri kabul edilmeden Ankara’yı terk etmeyeceklerini söylüyorlardı.
Hava koşullarının olumsuzluğuna, üzerlerindeki baskıya, barınma ve beslenme sorunlarına rağmen Tekel işçileri kararlılıkla direnişlerini sürdürdüler.
Sadece Türk-İş’in önünde kurulan “çadır kentte” beklemediler. Taleplerinin kabul edilmesi için açlık grevi de dâhil olmak üzere birçok eylem gerçekleştirdiler. Sendikalarına yaptıkları basıncın sonucu olarak konfederasyonlar tarafından çeşitli eylem, miting ve bir günlük uyarı grevi gerçekleştirilmesini sağladılar.
Tekel işçileri en büyük desteği sınıf kardeşlerinden ve ilerici-devrimci sınıf dostlarından gördüler. Türkiye’nin dört bir yanında destek ve dayanışma eylemleri gerçekleştirildi.
Tekel işçisi öğrendi öğretti
Krizin ağır sonuçlarından bunalan işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolu gösteren Tekel işçileri, böylelikle işçi ve emekçilerden de haklı bir destek aldılar.
78 gün süren Tekel direnişi, Türkiye işçi sınıfına, ama öncelikle de Tekel işçilerine çok şey öğretti. Her şeyden önce bir sınıf oldukları gerçeğini…
Muhatap aldıkları devletin, kolluk güçlerinin, mahkemelerin, ağızlarını açtıklarında Tekel işçilerine hakaret eden hükümet yetkililerinin ve ikiyüzlü davranan diğer muhalefet partilerinin aslında patronlar sınıfına hizmet ettiğini gördüler.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen işçiler Türk, Kürt, Laz, Arap ve diğer milliyetlerden olmalarına rağmen, asıl olarak işçi sınıfının bir ferdi olduklarını öğrendiler, kardeşlik örneği sergilediler. Öyle ki sendika ağaları iradeleri dışında başlayan eylemi baltalamak için Karadeniz’den ve Güneydoğu’dan gelen işçilerin çadırlarını karşı karşıya kurdurmuştu. Böylece işçilerin birbirlerine düşeceklerini ve direnişi bitireceklerini hesaplamışlardı. Ama işçi kimliği herşeyin önüne geçtiği için sendika ağalarının bu kirli hesapları tutmadı.
Kadın işçilerin hiç de ikinci sınıf insan olmadığını, direniş içinde nasıl bir enerji taşıdığını gördüler.
Bugüne kadar kararları veren sendika yöneticilerinin, işçi sınıfının çıkarlarını değil patronların çıkarlarının savunuculuğunu yaptığını anladılar.
78 gün boyunca Ankara ayazında direniş ateşini harladılar Tekel işçileri. İşçi sınıfına güvensizliğin ve inançsızlığın kol gezdiği günlerde bir kez daha işçi sınıfının toplumsal hayatın merkezinde yer aldığını gösterdiler.
Direnişte bağımsız taban iradesinin zayıflığı sendikal bürokrasinin ayak oyunlarını kolaylaştırdı. 78 günün ardından Danıştay’ın sözleşmeli işçilik anlamına gelen 4-C’ye geçiş için verdiği bir aylık sürenin ertelenmesine dayanarak çadırlar kaldırıldı.
Ama Tekel işçilerinin verdiği mücadelenin etkisi kendi direnişlerinin çok ötesindeydi. Sonraki süreçte “Tekel gibi direnmek!” başlayan birçok işçi direnişinin parolası oldu. Kamuda çalışan yüzbinlerce taşeron işçi Tekel işçilerinin mücadelesinden aldığı güçle sendikal hak ve özgürlükleri için sesini yükseltmeye başladı.
Bu deneyim ile birlikte Tekel işçileri Türkiye’de sınıf mücadelesinin tarihinde özel bir yere sahip oldular. Sermaye sınıfının başkentinde işçi sınıfının gücünü bir kez daha dosta düşmana gösterdiler.