Kısa ömrüne ve geriye bıraktığı eylemsel bir miras olmamasına rağmen, 1946 Sendikacılığı deneyimi işçi sınıfının varlığının inkâr edilemeyeceğini, onun toprağın altındaki derin köklerini ortaya koymuştur. Bu birikim daha sonraki yılların sendikal mücadele deneyimlerini de yakından etkileyecektir.
1946 Sendikacılığı olarak adlandırılan dönemde Türkiye işçi hareketinin önemli örgütlenme deneyimlerinden biri yaşanmıştır. Her şeyden önce bu dönem, o güne kadar bin bir yol ve yöntemle örgütlenmesi ve mücadelesi bastırılan bir sınıfın varlığının inkâr edilemeyeceğinin kanıtıdır. Aynı zamanda tüm zayıflıklarına rağmen sosyalist hareket ile işçi hareketinin bağının önemini göstermesi açısından kayda değerdir.
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren sınıf esasına dayalı örgütlenmeler sürekli baskı altında tutulmuş ve yasaklanmıştır. 1946 Sendikacılığı denilen dönem, nihayet yasal sınırlarda da olsa “sınıf esasına dayalı örgütlenme” yasağının son bulmasının ardından ortaya çıkan örgütlenme arayışının ifadesi olmuştur.
Bu dönemde kurulan yüzü aşkın sendikanın yaklaşık 40 tanesi, yine aynı yasağın sona ermesinin ardından kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi tarafından kurulmuştur. Zaten 1946 Sendikacılığı da temelde sosyalist dünya görüşünün etkisi altında kurulan bu sendikaları tanımlamak için kullanılmaktadır.
TSP ve TSEKP temelde o güne kadar yasadışı faaliyet yürüten TKP ile bağlantılı olarak kurulmuşlardır. Yürüttükleri çalışmalarda iki farklı sendikal strateji izlemişlerdir. TSP, ülke düzeyinde ve işkolu ölçeğinde sendikaların kurulup bunların merkezi bir konfederasyonda birleşmesini savunurken, TSEKP bölgelerde kurulacak sendikal birlikler üzerinden bir örgütlenmeyi benimsemiştir.
TSEKP tarafından kurulan sendikaların bu dönemde işçi sınıfı içindeki örgütlenme arayışına yanıt verme konusunda öne çıktığı görülmektedir. Kuruluşlarından itibaren daha 6 ay geçmeden kapatılmalarına rağmen, TSEKP’nin kurduğu sendikaların sadece İstanbul’da 10 bini aşkın üyesi olduğu ileri sürülmektedir. Ki, bu dönemde ülke çapında kayıtlı işçi sayısı 300 bin civarındadır.
Bir örgütlenme deneyimi olarak öne çıkmakla birlikte, 1946 Sendikacılığının işçi hareketine bıraktığı eylemsel bir deneyimden ise söz etmek mümkün değil. Büyük bir örgütlenme atılımını ifade eden bu 6 aylık dönemde bilinen kayıtlı grev sayısı sadece 5’tir. Bu yanıyla burjuva cumhuriyet, ortaya çıkan örgütlenme arayışına bir eylem kapasitesine ulaşmadan bu sendikaları kapatarak yanıt vermiştir diyebiliriz.
Kısa ömrüne ve geriye bıraktığı eylemsel bir miras olmamasına rağmen, 1946 Sendikacılığı deneyimi işçi sınıfının varlığının inkâr edilemeyeceğini, onun toprağın altındaki derin köklerini ortaya koymuştur. Bu birikim daha sonraki yılların sendikal mücadele deneyimlerini de yakından etkileyecektir.