Umut insanda…

Umut Yılmaz Güney’in vurdulu kırdılı filmlerinden politik sinemaya uzanan hikayesinde saklı. Yaşamının lümpen kesitleri ile çokça tartışılsa da Güney’in devrimcileşen, sanatını kavgasının bir aracı olarak kavrayan dönüşümünde saklı umut. Umut, Yılmaz Güney’in sıkılı yumruğunda, “Kazanacağız. Mutlaka kazanacağız!” diyen iradesinde, “Hayatımın en zor rolüydü” dediği Mahir Çayan ve yoldaşlarını saklayan devrimci gözüpekliğinde saklı…

Cabbar, caddelerde otomobillerin gezmeye başladığı bir dönemde eski püskü bir at arabası ile beş çocuklu sekiz nüfuslu ailesine bakmaya çalışan bir Adanalı’dır.

Cabbar’ın hikayesi, Türkiye’nin hızlı bir kapitalistleşme süreci içinde olduğu 1960’lı yılların sonunda dışlanan, ötekileştirilen milyonların geleceğe dair umutlarının, aslında daha çok da umutsuzluğunun hikayesidir.

Besleyemediği aç ve bakımsız atları ile yükselen apartmanların gölgesinde yolları süsleyen taksilerle yarışma şansı yoktur Cabbar’ın. O’nun umudu piyangodan çıkacak büyük ikramiyededir. Arkadaşına kontrol ettirdiği bilete amorti bile vurmadığını öğrendiğinde, okuma-yazma bilmemesine rağmen bayiden aldığı gazeteyi tersten okumaya çalışarak biletini kontrol etmek istemesi boşuna değildir.

Bir zengin, otomobili ile Cabbar’ın at arabasına çarpar ve atlarından biri ölür Cabbar’ın. Bu kazanın ardından karakolda yaşananlar devletin sınıfsal tutumunun çıplak ve çarpıcı bir anlatımıdır.

Elde avuçta ne varsa satıp yeni bir at alacak parayı denkleştirdiğinde faytonunu ve diğer atını alacaklıları satsa da umudu hiç bitmez Cabbar’ın. Umut, bu sefer üfürükçü bir hocanın bir tas suya bakarak gördüğü definededir.

Cabbar, üfürükçü hoca ve arkadaşı Hamal Hasan ile birlikte düşer definenin peşine. Ama üfürükçü hocanın söylediğine göre definenin kuş olup uçma riski de yok değildir. Sonunda define için kazdığı topraktan çıkan bir yılanın peşinde delirir Cabbar…

Cabbar’ın ana karakter olduğu “Umut” filmi, Yılmaz Güney’in vurdulu kırdılı filmlerinden politik sinemaya geçtiği dönemin ilk eseridir. Ve toplumcu gerçekçiliğin en çarpıcı, en başarılı örneklerinden biridir.

1 Nisan 1937’de doğan Yılmaz Güney’in politik sinema serüveni “Umut” ile başladı. Ondan “Sürü” ve “Yol”a uzanan başyapıtları ile, içinde yaşadığı toplumun görülmek istenmeyen gerçekliğini en çıplak haliyle ortaya serdi, sömürü düzeninin sahiplerine meydan okudu.

O’nun bu meydan okuması her zaman olduğu gibi baskı ve yasaklarla karşılandı. “Umut” filmi de bu baskı ve yasaklardan payını alan filmler arasındaydı. Zengin ile fakir arasındaki uçurumu ortaya seren ve devletin zenginlerin yanında saf tuttuğunu gösteren sahneleri gerekçe gösterilerek Sansür Kurulu tarafından yasaklandı. Oysa “Umut”ta Cabbar bu çıplak gerçekliğin farkında bile değildi. O sadece bireysel kurtuluşun peşinde koşan bir garibandı.

Yılmaz Güney’in kendisi de Umut’un bu gerçekliğini “Umut’ta altı çizilebilecek, üzerinde durulabilecek şeyler vardı, bunlardan özellikle kaçtım. Hayatın kendisi olsun istedim.” diyerek ifade ediyor. Ve Umut’un hikayesini, “Çoğu zaman bazı sokaklardan hızlı geçeriz ve farkına varmayız çevremizdeki şeylerin. Ben durup baktım çevreme ve onları anlattım. Halk, gelecek şeyin ne olduğunu hatta umudun ne olduğunu da bilmiyor. Bizim halkımız devamlı bir bekleme içindedir. Benim anlattığım umut, aslında bir bekleyişin hikâyesidir.” cümleleri ile özetliyor.

1970 yapımı Umut’un çekilmesinin üzerinden 50 yıldan fazla zaman geçti. Ama Cabbarlar halen yaşamaya devam ediyor bu topraklarda. Bir define bulup köşeyi dönme peşinde koşanların sayısı hiç de az değil. Piyango biletlerinin yerini ise “iddia”lar, elektronik bahisler, kripto paralar aldı. Ama yaşamın dışına itilenlerin, ötekileştirilenlerin bireysel kurtuluş umudu hiç bitmedi.

Oysa gerçek umut Yılmaz Güney’in vurdulu kırdılı filmlerinden politik sinemaya uzanan hikayesinde saklı. Yaşamının lümpen kesitleri ile çokça tartışılsa da Güney’in devrimcileşen, sanatını kavgasının bir aracı olarak kavrayan dönüşümünde saklı umut. Umut, Yılmaz Güney’in sıkılı yumruğunda, “Kazanacağız. Mutlaka kazanacağız!” diyen iradesinde, “Hayatımın en zor rolüydü” dediği Mahir Çayan ve yoldaşlarını saklayan devrimci gözüpekliğinde saklı…