Kampanyaya güç verelim!

Zira mesele sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasaldır. Siyasal iktidar tüm kurumlarıyla sermayenin hizmetindedir. Bu yüzden, mücadelemizi rakamlarla, ücretlerimizdeki küçük değişikliklerle sınırlı tutmak, köleliğimizin sürmesine izin vermektir. Başta fabrikalarımız ve işkolumuzdaki işçiler olmak üzere ortak taleplerle harekete geçmek zorundayız.

Krizin faturasını en ağır bir şekilde işçi sınıfı ödüyor. Gelinen yerde bu gerçeği işçilere anlatmak bile gerekmiyor. Zira düşük ücretler ve ağırlaşan çalışma koşullarıyla kriz her bir işçinin yaşamının bir parçası. Dolayısıyla bugün mesele krizi ve sonuçlarını anlatmak değil, krizin sırtımıza bindirilen faturasına karşı ne yapılacağı meselesidir.

Sermaye sınıfı dört bir koldan saldırıyor. Bu saldırılara karşı ortak hareket etmemizi engellemek için her şeyi yapıyor. Yeri geliyor baskıyı artırıyor, yeri geliyor yeni saldırı paketleriyle bizi sindirmeye çalışıyor. Yeri geldiğinde olmadık gündemler üzerinden bizleri kutuplaştırarak birliğimizi engellemek istiyor. İşten atmalar, baskı ve dayatmalar birbirini izliyor. Tüm bunları zaten sınırlı olan demokratik haklarımıza dönük saldırılar tamamlıyor.

Amaçları belli. Örgütlenmemizin, harekete geçmemizin önüne geçmek istiyorlar. Harekete geçen işçi kardeşlerimize ise tahammül edemiyorlar. Hemen zor aygıtını devreye sokuyorlar. Zira, bir avuç sermayedarın kârlarına kâr katması için milyonların sürüklendiği açlık ve yoksulluk düzenini ayakta tutmalarının tek yolu budur.

“Artık yeter!” demenin zamanı geldi de geçiyor. Krize ve sonuçlarına karşı ortak talepler üzerinden başta fabrikalarımız olmak üzere harekete geçmeliyiz. Bir araya gelmeli, tabandan örgütlenmeliyiz. Kazanıma giden yolun üretimden gelen gücümüzü kullanmaktan ve sokağa çıkmaktan geçtiğini bir an bile unutmamalıyız.

Krizi yaratan sermayenin kâr hırsıdır. Kapitalist düzen krizler yaratmadan varlığını sürdüremez. Bu yüzden, krizlerin kaynağındaki sınıf gerçekliğini kavramak çok önemlidir. Bizlerin görevi kapitalizmin sonu gelmeyen krizlerine çare bulmak olamaz. Yapmamız gereken, faturasını ödemeyi reddederek krizleri derinleştirmek, ücretli kölelik düzenine karşı işçi sınıfı olarak siyaset sahnesine çıkmaktır.

Zira mesele sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasaldır. Siyasal iktidar tüm kurumlarıyla sermayenin hizmetindedir. Bu yüzden, mücadelemizi rakamlarla, ücretlerimizdeki küçük değişikliklerle sınırlı tutmak, köleliğimizin sürmesine izin vermektir. Başta fabrikalarımız ve işkolumuzdaki işçiler olmak üzere ortak taleplerle harekete geçmek zorundayız.

Bu mücadelede öne çıkan, direnişe geçen işçi kardeşlerimizle dayanışmak, mücadelelerini büyütmek, ortaklaştırmak, destek olmak sorumluluğumuzu unutmamalıyız.

Bunlarla beraber, ortak talepler ekseninde mücadelemizi birleştirecek ve bir dizi alanda verilen mücadeleyi ortak zemine kavuşturacak olan “Krizin faturasına, faşist baskıya geçit verme!” şiarlı kampanya sürecinin parçası olmak her birimiz için bir görevdir. Hangi fabrikada, işkolunda, ilde olursak olalım, sendikalı-sendikasız fark etmeksizin, bu kampanya sürecinin parçası olabilmeliyiz. Biz sendikalıyız, bizim sözleşmemiz var diye düşünmek kendimizi aldatmaktır. Bu tutum bize hiçbir şey kazandırmaz. Aksine toplam örgütsüzlük tablosunun bir parçası olmaya devam etmemiz anlamına gelir.

Kampanya dahilinde beş ilde örgütlenecek işçi buluşmalarına ve forumlarına katılmak, eylem süreçlerine dahil olmak, düzenlenecek etkinlikleri güçlendirmek, bütün sürecin parçası ve örgütleyicisi olmak sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır.

Bu sorumluluktan kaçmak, emeğine ve geleceğine sahip çıkmamak, köleliğe boyun eğmek anlamına gelir. Bu saldırılara geçit vermemek için silkelenelim, ayağa kalkalım!

Krizin faturasına ve faşist baskıya geçit vermeyelim!

Metal İşçileri Birliği Sözcüsü Onur İnce