“Bu karanlık tablodan tek bir çıkış yolu var. Tüm sorunlara kaynaklık eden bataklığı kurutmak yani her türlü melanetin sorumlusu olan sömürü düzenini ortadan kaldırmak için sınıf mücadelesini yükseltmek… Kendimizin ve çocuklarımızın geleceği için başka bir çıkış yolumuz yok!”
8 yaşındaki Narin Güran’ın vahşi bir şekilde katledilmesi ve Çorlu’da 2 yaşındaki bir çocuğun tecavüze uğramasının ardından şimdi de Y. Emre Geçti isimli bir uyuşturucu satıcısının bir kadın polis memurunu öldürmesi konuşuluyor. 19 yaşındaki bir gencin uyuşturucu satıcılığından cinsel istismara, gasptan hırsızlığa kadar işlediği 26 suça rağmen nasıl dışarda olduğu tartışılıyor.
Oysa bu ülke çoktan bir suç cennetine dönüştürülmüş durumda. Çete liderleri çakarlı araçlarıyla cirit atıyor. Uluslararası uyuşturucu baronları T.C. pasaportu alarak ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor. Uyuşturucu-mafya çetelerinin tetikçileri neredeyse her mahalleye yayılmış durumda. Dilan Polat gibi kara para aklayanlar üç günde tahliye ediliyor. Kadınlar en iğrenç yöntemlerle katlediliyor. Sokak hayvanları vahşi bir şekilde öldürülüyor. Toplumda linç kültürü olağan ve sıradan hale getiriliyor. Kısacası bu ülkede hiçbir insanın ve canlının yaşam güvencesi yok!
Pek çok insan bu ülke nasıl bu hale geldi diye soruyor. Yozlaşma nasıl bu kadar derinleşti, toplum nasıl bu kadar çürüdü? Ve bu çürüme ve yozlaşma nasıl ortadan kaldırılacak?
Öncelikle bu tabloyu doğuran koşullara ve sorunların kaynağına bakmak gerekiyor. Bu karanlık tablonun gerisinde, azgın bir sömürü düzeninin yol açtığı sorunların toplumu nasıl çürüttüğü, onu azımsanmayacak bir kesimini insanı değerlere nasıl yabancılaştırdığı gerçeği yatıyor. Yaşadığımız kapitalist sistemde sermaye sınıfı, milyonlarca insanın emeğinin sömürüsü ile ayakta duruyor. Ve bu düzende kapitalist patronlar sınıfının servetlerine servet katmaları için her şey mübah… Öyle ki onların zenginliklerinin büyümesi için her şey alınıp satılabilir, her türlü insani değer ayaklar altına alınabilir. Bu ülkedeki mafyalaşma, çeteleşme, hırsızlık, uyuşturucu ticareti vb. tam da bu zemin üzerinden yükseliyor.
Kapitalistlerin çıkarlarını savunmak için var olan devlet ise bir yandan dizginsiz sömürünün devamı için baskı ve zoru eksik etmiyor. Öte yandan kâr ve rant için mafyayı, çeteleri ve her türlü suç örgütünü el altından besliyor. Ellerinde tuttukları yargı sopası, cezasızlık politikaları ile bu çürüme ve kokuşmuşluğa siper olmayı sürdürüyor.
Bu çürümüş sömürü düzeninin ayakta kalması için sadece baskı ve zora değil, kitlelerin sindirilmesine, uyuşturulmasına ve sersemletilmesine de ihtiyaç var.
Bu karanlık tablodan nasıl çıkılacak sorusunun yanıtı büyük bir önem taşıyor. Bu tablonun sorumluları mafya babaları ve uyuşturucu tacirleri ile pozlar verirken, mahallelerdeki tetikçileri çöp poşetine sarılarak adliyeye götürülüyor. Bu tablonun sorumluları idam naraları atıyor, iktidarın elinde kalbura dönmüş yargıyı sözde “reformdan” geçirmekten bahsediyor, her zaman yaptıkları gibi din ve milliyetçiliğe sarılarak suçlarını örtmeye çalışıyorlar. Açıktır ki, sorunların kaynağı olanlar asla sorunların çözümü olamazlar.
Bu karanlık tablodan tek bir çıkış yolu var. Tüm sorunlara kaynaklık eden bataklığı kurutmak yani her türlü melanetin sorumlusu olan sömürü düzenini ortadan kaldırmak için sınıf mücadelesini yükseltmek… Kendimizin ve çocuklarımızın geleceği için başka bir çıkış yolumuz yok!