“Ekim Devrimi’nin ardından kurulan işçi-emekçi iktidarı, kendine özgü koşullar ve içeride-dışarıdaki kuşatma sonucu yıkılmış olsa da Ekim Devrimi işçi sınıfına, ezilen halklara yol göstermeye devam ediyor.”
Bundan 107 yıl önce Rusya’da işçi sınıfı ve yoksul köylülük tarihte bir ilki gerçekleştirdiler, iktidarı ellerine aldılar. Baskının, sömürünün, eşitsizliğin olmadığı bir düzenin işçilerin elleriyle kurulabileceğini gösterdiler. Dünyanın dört bir yanında ayağa kalkan işçilere, köleleştirilmiş sömürge halklara ilham kaynağı oldular. Geride kalan yüz yılda, dünya çapında işçi sınıfının, ezilen halkların sayısız mücadelesi yaşanmasına rağmen Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi’ni aşan bir örnek halen yaşanmadı. Aradan 107 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfı ve emekçilerin, geleceğe daha güçlü adımlarla yürüyebilmesi için Ekim Devrimi’nden öğrenmeye ihtiyacı var.
Rusya’da işçi sınıfı ayağa kalkıyor!
19. yy’ın sonları kapitalist sistemin çok yönlü sorunlar ve bunalımlar yaşadığı bir dönemdi. Dünya, emperyalist güçler tarafından paylaşılmış, bu paylaşım aşırı silahlanma, militarizm ve ilerleyen yıllarda yaşanacağı gibi kaçınılmaz olarak savaşlara yol açmıştı.
Bu dönemde, emperyalist-kapitalist düzenin zayıf halkası olan Rusya, gericiliğin ve barbarlığın kalesi olarak biliniyordu. Çarlık rejiminde köylüler ağır baskı ve sömürü koşullarında yaşıyor, kadınlar köleden farksız görülüyor, diğer halklar yok sayılıyor ve her geçen gün büyüyen işçi sınıfı ise tam bir sömürü cehennemi içinde yaşayıp, çalışıyordu.
1800’li yılların sonlarında ekonomik-sosyal taleplerle büyük bir grev dalgası başladı. Çarlık rejiminin zorbalığıyla bastırılmak istenen kitlesel gösteriler, sindirilmek bir yana siyasal taleplerle de birleşerek daha da büyüdü. Şubat 1904’te başlayan Rus-Japon savaşı ise huzursuzlukların daha da tırmanmasına yol açtı.
9 Ocak 1905 tarihinde 200 bin işçinin taleplerini iletmek için Kışlık Saray’a yürüyüşü kanla bastırıldı. Binden fazla işçinin yaşamını yitirdiği, adına “Kanlı Pazar” denilen katliam, Rusya’da işçi sınıfı ve ezilen kesimlerin kitlesel ayaklanmasının fitilini ateşledi.
Ekim Devrimi’nin “provası” olan 1905 Devrimi bastırılsa bile Rusya işçi sınıfı bu kitlesel ayaklanmadan büyük bir deneyim kazanarak çıktı. Kendi gerçek gücünün farkına vardığı gibi, yarın iktidar organı olacak işçi meclislerini, sovyetleri yarattı.
İşçi sınıfı partisiyle güçlü!
Yükselen işçi hareketine paralel olarak işçi sınıfının kurtuluşunu savunan Marksist çevreler de oluşmaya başladı. Sınıfın parçalı ve birbirinden kopuk yapısını birleştirmek ancak işçi sınıfı iktidarını hedefleyen devrimci bir partinin inşası ile mümkün olabilirdi.
İşçi sınıfının önderi Lenin’in özel rolü ile devrimci parti, bir yandan işçi hareketinin bünyesindeki akımların her türlü geri eğilimleri ile mücadele ederek, öte yandan işçilerin arasında çok etkin bir çalışma yürüterek, tabiri caizse işçilerle et ve tırnak gibi kaynaşarak inşa edildi. Çok açık ki, illegal ihtilalci bir parti olan Bolşevik Parti olmasaydı, Ekim Devrimi’nin başarıya ulaşması da mümkün olmazdı.
1905 Devrimi’nin geri çekilmesiyle birlikte tırmanan baskı ve gericilik döneminde Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti, işçi sınıfı içindeki örgütlenmesini kararlılıkla sürdürdü.
1911’den itibaren işçi hareketi yeniden canlanırken 1914 yılına kadar işçi sınıfının, yoksul köylülüğün ve gençliğin kitlesel eylemleri ve grevleri yaşandı. 1914 yılında başlayan 1.Emperyalist Dünya Savaşı’na Çarlık Rusya’sının da katılması yükselen sınıf hareketinde geçici bir kesintiye yol açtı.
1. Dünya Savaşı, dönemin sosyalistleri ve işçi örgütleri için yeni bir sınav oldu. Bu örgütlerin önemli bir kısmı, savaş tehlikesi yaklaşırken savaşı durdurmak yönünde karar almalarına rağmen, savaş başladığında kendi ülkelerinin burjuvalarının arkasında yer aldılar. Bu kararı işçi sınıfının uluslararası mücadelesine ihanet olarak tanımlayan Lenin ve Bolşevikler net bir tutum aldılar. Tüm dünya işçi sınıfına “silahlarını kendi burjuvalarına yöneltme” çağrısı yaptılar, dünya devrimi için işçi sınıfının yeni uluslararası örgütünün kurulması çağrısını yükselttiler.
Tüm iktidar Sovyetlere!
1917 yılına gelindiğinde Rusya’da emekçi kesimler, savaşın yıkımını derinden yaşıyor, açlıkla ve yoksullukla boğuşuyordu. 1917 yılının başlarında işçi ve emekçi kitleler 8 saat iş günü, ekmek, barış ve özgürlük taleplerini yükseltiyorlardı.
İşçi ve emekçi kadınların 8 Mart (25 Şubat) günü “ekmek” talebiyle gerçekleştirdiği eylemlerin şiddetle bastırılmak istenmesi işçilerin, köylülerin ve köylülerden oluşan askerlerin ayaklanmasına yol açtı ve Çarlık rejimi birkaç gün içinde yıkıldı.
Şubat devrimiyle birlikte işçi sınıfının yanı sıra köylü ve asker Sovyetleri de oluştu. İşçi-köylü-asker Sovyetleri gücü elinde tutmasına rağmen, Sovyetlere hâkim reformist partilerin özel çabasıyla iktidar burjuvaziye bırakıldı. Böylece Rusya’da bir “ikili iktidar” durumu ortaya çıktı. Bir yanda burjuvazinin egemenliğinde resmi iktidar olan “geçici hükümet”, öbür yanda ise siyasal ve toplumsal yaşamda fiilen gücü elinde tutan işçi-asker-köylü Sovyetleri.
Kurulan burjuva hükümet ve onu destekleyen partiler kitlelerin özlem ve taleplerine yanıt vermediler. Bu duruma tahammülü kalmayan işçiler ve askerler Haziran ve Temmuz’da gerçekleşen kitlesel gösterilerde “Tüm iktidar Sovyetlere” sloganını yükselterek işçi iktidarı talep ettiler. 25 Ekim’de Kışlık Saray’ın kuşatılmasının ardından 26 Ekim günü iktidarı ele geçirdiler. Artık tüm iktidar Sovyetlere ait idi.
Çok kısa süren Paris Komünü’nü saymazsak, Ekim Devrimi ile Rusya’da işçi sınıfı ilk defa iktidarı eline aldı. İşçilerin bir ülkeyi yönetebileceğini gösterdi. Kısa zaman diliminde dev adımlara imza attı.
Ekim Devrimi’nin ardından kurulan işçi-emekçi iktidarı, kendine özgü koşullar ve içeride-dışarıdaki kuşatma sonucu yıkılmış olsa da Ekim Devrimi işçi sınıfına, ezilen halklara yol göstermeye devam ediyor.