146 işçi bir yol açmak için direniyor!

Polonez işçileri boyun bükmediler, el açmadılar. Sorulacak bir hesapları var. Yeni bir yol açmak için Ankara yürüyüşüne başladılar. Sadece kendileri için değil, Türkiye işçi sınıfı adına yürüdüklerini duyurdular. Bu onurlu yürüyüşün sonunda kazanan sadece Polonez işçileri değil, Türkiye işçi sınıfı olacak.

Polonez işçileri bir direniş hikayesi yazıyorlar. Sömürü ve baskı düzenine karşı isyanın adı oluyorlar. Çatalca’dan Ankara’ya yola çıktılar. İşçi sınıfının sesi, ışığı, yumruğu olmak için yürüyor, onurlarına sahip çıkıyorlar. Yolları kesilmiş, etrafları sarılmış, karşılarına barikatlar dikilmiş olsa da kararlılıkla direniyorlar.

Kölelik zincirlerini kırmak için bir adım öne çıkarak sendikalı olan Polonez işçileri “Bu düzen böyle gitmez” dediler.

İşçilerin haklı ve meşru mücadelesini hazmedemeyen Polonez kapitalisti, yüzlerce işçiyi bir mesajla işten çıkardı. “Kod 46”, yani “hırsızlık ve yüz kızartıcı suçlar” bahanesiyle işten çıkarılan işçilerin tek “suç”u sendikalı olmaktı.

İşten çıkarılan bir işçi kadın, “Ne zaman bantları çıkardık, özgürlüğümüzü istedik, kapının önünde bulduk kendimizi.” diyordu.

İşçi sınıfı bir kere o bantları çıkarıp mücadele etmeye başladığında, sömürü ve baskı düzeninin asalak efendileri için çanlar çalmaya başlar.

Aylardır fabrika önünde direnen Polonez işçisinin çağrısı, milyonlarca işçiyi suskun kılan bu görünmeyen bantları sökme çağrısıdır.

Polisinden müftüsüne, kaymakamından yargıcına karşılarına çıkan her engeli aştılar, aşmaya çalışıyorlar. Direniş alanından Ankara’ya doğru yola çıktıktan birkaç kilometre sonra yine yasaklar, baskılar, engellemeler ve tehditlerle karşı karşıyalar.

Polonez sermayesinin emir eri gibi çalışan devletin tüm kurumları adeta seferber olmuş durumdalar. Ürdün Kraliyet ailesinin mensubu olan Polonez sermayesinin çıkarlarını korumak adına direnişçi işçilerin karşısına her türlü engeli çıkarıyorlar.

İşçileri bölüp parçalamak için milliyetçilik yarışına girenler, şimdi devletin tüm imkanlarını yabancı efendilerinin önüne seriyorlar.

Sürekli “yerli ve milli” olmakla övünenler için Polonez sermayesi “yerli ve milli”, emeğine, onuruna ve geleceğine sahip çıkan işçiler ise “dış güçler” oluyor.

Polonez işçileri boyunlarını bükmediler, el açmadılar. Sorulacak bir hesapları var.

Yeni bir yol açmak için Ankara yürüyüşüne başladılar. Sadece kendileri için değil, Türkiye işçi sınıfı adına yürüdüklerini duyurdular. Bu onurlu yürüyüşün sonunda kazanan sadece Polonez işçileri değil, Türkiye işçi sınıfı olacak.

Yürüyüşleri polisin azgın saldırısıyla karşılaşsa da ok yaydan çıkmış bulunuyor. İşçiler Polonez kapitalistinin açlık dayatmasına karşı bedenlerini açlığa yatırdılar. “Ölmek var, dönmek yok” diyorlar üzerlerinde kefenleriyle…

Kapitalist patronların ve hükümetinin yüreğine korku salan Polonez işçilerinin direnişine sahip çıkmak her işçinin boynunun borcudur.

Emeğimize, geleceğimize, özgürlüğümüze sahip çıkmak, Polonez işçilerine sahip çıkmaktan geçiyor.

Direnen 146 işçinin önüne dikilen barikatları hep birlikte aşalım!