20. yüzyılın en özgün devrimi…

“Sovyetlerin çökmesinden sonra karşı karşıya kaldığı ambargolar karşısında taviz vermek zorunda kalan Küba bugün uluslararası dayatmalarla piyasa ekonomisine açılmaya zorlansa da Castro ve Che’nin olağanüstü kişiliğinde simgelenen Küba devrimi halkların mücadelesinde yaşamaya devam etmektedir.”

Latin Amerika ülkelerinin tarihi kıtanın keşfiyle birlikte sömürge ve diktatörlüklerin tarihi olagelmiştir. Küba’da 1959 yılına kadar benzer kaderi paylaşan bir ada ülkesidir.

Küba devrimi, devrimlerle dolu 20 yy.’ın en özgün devrimlerinden biri olarak gerçekleşti. Ama bu olağan üstü özgünlüğü onun ezilen hakların mücadelesinde önemli bir örnek ve rol model olmasının önüne geçmedi. Başlangıçta bir diktatöre karşı halkçı sınırlar içinde gerçekleşen devrim toplumsal içerik yönünden hızla radikalleşerek sosyalizme ve bunun tamamlayıcısı olarak enternasyonalizme yöneldi. Bütün bunları da sistemin jandarması ABD’nin burnunun dibinde ve bizzat ona karşı inanılmaz bir direnme gücüyle başarınca, Küba Devrimi dünya ölçüsünde yankılandı, uluslararası bir tarihsel anlam ve önem kazandı.

Bağımsızlık ve demokrasi arayışından sosyalizme doğru

Küba önce İspanyolların sonra ABD’nin sömürgesi olur. 1902 yılında ABD’den resmi olarak ayrılır. Fakat ABD’nin ada üzerindeki etkisi sürer. ABD güdümündeki yöneticiler halk nezdinde meşruiyetlerini yitirdiğinde darbe ya da çeşitli yöntemlerle alaşağı edilirler. Ama değişen sadece yönetimin aktörleri olur.

1933 yılında ABD desteği ile Fulgencio Batista önderliğindeki “çavuşlar darbesi” gerçekleşir. Subayların yolsuzluklarına ve halk üzerindeki baskısına karşı olduklarını söyleyen darbeciler, halkın umutlanmasına neden olur. Batista’nın denetiminde kurulan hükümetler hiçbir sorunu çözemediği gibi yolsuzluk, yoksulluk daha da derinleşir.

Batista ve çevresindeki elit kesimler devasa servetler elde ederler. 1940 yılında ise Batista doğrudan yönetime gelir. Yolsuzluk, yozlaşma, baskı uygulamaları nedeniyle halkın tepkisini üzerine çeken Batista 1944 yılında seçimi kaybeder. 11 yılda edindiği servetle birlikte ülkeden ayrılır. 1952 yılında ABD desteğiyle tekrar başa getirilen Batista’nın ilk işi anayasayı askıya almak olur. Aynı yıllar burjuva demokrat parti saflarında seçimlere katılmak için hazırlık yapan Fidel Castro’nun siyasal yaşamı için dönüm noktası olur.

Movimiento (Hareket)

Henüz sosyalist fikirleri benimsememiş olan Fidel Castro askeri darbenin ardından kurulu düzenin ancak bir devrimle değişebileceğini düşünmeye başlar. Movimiento (Hareket) ismini taşıyan kendi örgütünü kurmaya yönelir.

Fidel Castro ve hareketi halkçı devrimci demokrat bir çizgiye sahiptir. İlk eylemlerini 26 Temmuz 1953’de Moncado kışlası baskınıyla gerçekleştirirler. Baskın başarısızlıkla sonuçlanır. Katılanların önemli bir kısmı katledilir. Fidel ve kardeşi Raul başta olmak üzere bir grup militan da tutuklanır. 1955 yılında genel afla serbest kalan Fidel Meksika’ya geçerek buradan yeniden hazırlığa başlar. Moncado baskınına atfen Hareketin adı artık 26 Temmuz Hareketidir. Ernesto Che Guavera da Fidel ve örgütüyle Meksika’da tanışır. Onlara katılarak Küba devrimi için mücadele etmeye başlar.

1956 yılında Fidel ve bir grup devrimci, Küba’da devrimci isyanı başlatmak için harekete geçerler. İlk anda Batista birlikleriyle karşılaşırlar. 82 kişiden sadece 12 kişi sağ kalır. Kısa sürede toparlanan grup yerel halktan yoğun destek görür. Çeşitli gerilla birlikleriyle birleşirler. Hareketin en zayıf yanı ise işçiler ve işçi örgütleri içinde yok denecek kadar az etkinliğe sahip olmalarıdır.

Devrime doğru işçi sınıfı

Küba’da köklü bir sendikal hareket vardır. 1925 yılında kurulan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP), CTC (Küba Ulusal İşçi Konfederasyonu) içinde etkin bir güçtür. II. Emperyalist paylaşım savaşıyla birlikte diktatörlük CTC’yi ehlileştirmek için çeşitli adımlar atar. Komünistler tasfiye edilir. Buna rağmen PSP ve çeşitli grupların tabandaki etkisi devam eder ve sayısız grev, direniş örgütlenir.

Gerilla hareketi kentleri kuşatırken kentlerde de grevler örgütlenir. 1958 yılının sonuna doğru nihai saldırı başlar. 1 Ocak 1959’da devrimci güçler Havana’ya girer, Batista çareyi kaçmakta bulur.

Devrimden sonra

Batista’nın devrilmesinden sonra Küba Devrimi toplumsal bir içerik kazanarak sosyalizm yönelimine girer. Fidel Castro kendisini Marksist ve dolayısıyla komünist olarak nitelemeye başlar.

Devrimin ilk yılında Fidel ve arkadaşları Küba’nın bağımsızlığını sağlamak için adımlar atarlar. Batista rejimi zamanında tarım arazilerinin neredeyse yüzde 70’i yabancıların elindeydi. Yeni yapılan tarım reformu ABD’nin çıkarlarına ters düşüyordu. ABD’nin elindeki petrol rafinerileriyle ilgili anlaşmazlık üzerine Küba yönetimi şirketleri kamulaştırdı. ABD ise Küba’nın şeker kotasını kıstı. Küba ise buna ABD’nin tüm mülklerini kamulaştırarak yanıt verdi. ABD ise bunun üzerine Küba’ya yönelik ablukaya başladı.

Fidel ve arkadaşları bundan sonra en büyük işlerinden biri olarak eğitimi ve sağlığı parasız yaptılar. Büyük bir okuma-yazma seferberliği başladı. Tıp eğitimi yaygınlaştırıldı.

Tüm bunlar ABD’nin baskısını arttırdı. Böylelikle 1961 yılında CIA tarafından organize edilen Domuzlar Körfezi harekâtı gerçekleşti. Ancak Küba halkı ABD’ye karşı devrimi başarıyla savundu. 3 gün süren çatışmaların ardından ABD yenildi. Fakat ABD’nin saldırıları sona ermedi, sayısız suikast, baskı ve ablukaya rağmen Küba halkı direnmeye devam etti. Kazanımlarına sahip çıktı.

Öyle ki, Küba onca yokluğun içinde vatandaşlarına sağlık ve eğitimi parasız vermeye devam etti. Gıda, eğitim, sağlık, ev, gaz gibi temel hizmetleri devlet sorumluluğu olarak ele aldı. Kadınlara önemli haklar tanındı. Halkın siyasete katılımı için meclislere dayalı bir rejim inşa edildi.

Sovyetlerin çökmesinden sonra karşı karşıya kaldığı abluka karşısında taviz vermek zorunda kalan Küba, bugün uluslararası dayatmalarla piyasa ekonomisine açılmaya zorlansa da Castro ve Che’nin olağanüstü kişiliğinde simgelenen Küba devrimi halkların mücadelesinde yaşamaya devam etmektedir.