Çıkış yolu birleşik ve kitlesel bir işçi hareketinin inşa edilebilmesinden, hareketin taban inisiyatiflerine dayalı örgütlenmelerle sendikal bürokrasiden ve düzen siyasetinden bağımsızlaşmasından geçiyor.
2025 yılının biriken öfke ve tepkinin kalkışmalara dönüştüğü, grev ve direnişlerin yaygınlaşarak birleşik bir sınıf hareketine evrildiği bir yıl olması için görev başına!
Son asgari ücret süreci ile birlikte ortaya çıkan tablo Türkiye işçi sınıfı için geride kalan yılın da bir özeti niteliğinde. Biriken hoşnutsuzluk, derin ama yolunu bulmakta zorlanan bir öfke, kitleselleşmekte zorlanan çıkış arayışları ve elbette sendikal ihanet şebekelerinin aymazlıkları…
Ne yazık ki ortaya çıkan bu tablo hiç de şaşırtıcı değil. Zira 2024 yılının zorlu bir yıl olacağı daha başlarken belliydi. Hatırlanırsa, pandemi ve sonrasında Rusya-Ukrayna savaşının dünya ölçüsünde derinleştirdiği kriz Türkiye’de çok daha ağır bir şekilde hissediliyordu. Ve sermaye düzeninin sahipleri için gündemde olan sadece bu krize bir çözüm üretmek değildi. Aynı zamanda AKP’nin politikaları ile ağır bir çöküşe sürüklenen Türkiye ekonomisini sermaye sınıfı için “düzlüğe” çıkarmak derdindeydiler. İşçi sınıfı pandemi süreci ile zaten hızlı bir yoksullaşma sürecine girmişti. Kapitalistlerin krize çözüm arayışlarının işçi sınıfının bu yoksulluk ve sefaletinin daha fazla derinleşmesi anlamına geleceği açıktı.
Sonuçta böyle de oldu. 2023 Haziran seçimlerinin ardından uluslararası sermayeye güven vermek adına Mehmet Şimşek eliyle yürütülen IMF’siz IMF programı tüm yükü bir kez daha işçi sınıfının sırtına yükledi. Enflasyonun dinmeyen ateşi uygulanan kemer sıkma politikaları ile birlikte işçi sınıfı ve emekçilerin yoksulluğunun ve sefaletinin daha da derinleşmesinden başka bir sonuç üretmedi.
Ama kapitalistler bu kadarıyla da yetinmediler. Açlık ve sefalet kırbacını çalışma koşullarını ağırlaştıracak, sömürüyü derinleştirecek yeni uygulamalar için kullanmak niyetlerini ortaya koydular. Bu, 2024 yılında ilk adımları atılan saldırıların OVP’de de ilan edildiği üzere 2025 yılında ağırlaşarak devam edeceği anlamına geliyor.
İşçi hareketi, bu ağır koşullara rağmen hapsedildiği cenderenin içinde, uzun yıllardır birleşik bir karakterden yoksun durumda. Savunma hattını aşıp hak talep eden bir karşı saldırı başlatmadan, tekil mevzilerde verdiği cephe savaşlarını topyekûn bir sınıf savaşına çevirmeden bu tablonun değişmesi ise oldukça zor görünüyor.
Ama yine de direnmekten, kendisine bir çıkış yolu aramaktan hiçbir zaman vazgeçmedi işçi sınıfı. Onu sarmalayan ideolojik kuşatma topyekûn harekete geçmesinin önünde en temel engellerden biriydi. Çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığı bu kuşatmanın etkisini daha da derinleştiriyordu. Ve dahası kendisine güven verecek, mücadelesini omuzlayacak bir sendikal önderlikten de yoksundu. Tüm bu engellere rağmen 2024 yılında mevzi mevzi de olsa saldırılara yanıt verme arayışından hiçbir zaman geri durmadı.
2024 yılına Özak işçilerinin direnişi ile girdi işçi sınıfı. Sözde anayasal bir hak olan sendika seçme özgürlüğüne bile tahammülü olmayan kapitalistler jandarmasından müftüsüne devletle kol kola çıktı işçi sınıfının karşısına… Ve 2024 yılı, kararlılıkla direnen Polonez işçileri ile ve Birleşik Metal-İş üyesi metal işçilerinin grev yasağına rağmen ortaya koydukları grev iradesi ile kapanıyor.
Yılın açılış ve kapanışını yapan bu önemli direnişler arasında ise irili ufaklı sayısız eylemle içine itildiği sefalet koşullarını kabul etmek istemediğini gösterdi işçi sınıfı. As Plastik’ten Novares’e, MKB Rondo’dan Lezita’ya kadar birçok işyerinde sendikal hak ve özgürlükleri için, insanca çalışma ve yaşam koşulları için mücadelesini sürdürdü.
Geride bıraktığımız yıl içinde yaşanan direnişler arasında Fernas işçilerinin mücadelesi ise bir kez daha devletin sınıf tutumunu gösteren önemli bir örnek oldu. Aynı zamanda AKP milletvekili olan Fernas kapitalistinin insanlık dışı koşullarda çalışmaya zorladığı Fernas Madencilik işçileri gerçekleştirdikleri Ankara yürüyüşünde bir kez daha sermaye devletini karşılarında buldular.
İşçi sınıfı yolunu aramaya devam ederken sendika bürokratları ise bir kez daha kayıpları oynadı. Hatırlanırsa, yaz aylarında üç konfederasyon başkanı ağırlaşan yaşam koşullarına karşı artık kendilerini adım atmak zorunda hissetmiş, ortak bir mücadele süreci başlatacaklarını ifade etmişlerdi. Ne var ki işçi sınıfına verdikleri bu sözü bile tutamadılar. Ortak bir mücadelenin önüne düşmek yerine parça parça günü kurtaran eylemler yapmayı tercih ettiler. Türk-İş tarafından gerçekleştirilen merkezi Ankara mitingi yıllar sonra gerçekleşen ilk kitlesel işçi eylemiydi. Miting alanında ağırlaşan yaşam koşullarına duyulan tepki hissediliyordu. Ama kürsüden atılan tüm nutuklara rağmen asgari ücret görüşmelerinde bir kez daha gördüğümüz gibi, ne Türk-İş ağalarının işçi sınıfının önüne düşmek gibi bir derdi vardı ne de işçi sınıfı bu işbirlikçi kastı aşacak bir birlikteliği tabanda kurabilmişti. DİSK yönetiminin acizliği ise sadece kriz karşıtı eylemlerin cılızlığında değil 1 Mayıs Saraçhane fiyaskosunda da tüm çıplaklığı ile ortaya serilmişti.
Yaşanan bu eylemler ile kimi TİS süreçleri, hala bürokratik kastı aşacak bir örgütlülük düzeyine varamadığı açık olsa da sendikalarda örgütlü işçi kitlesinin harekete geçme arayışında olduğunu gösterdi. Özellikle DİSK Genel-İş’in TİS süreçlerindeki ihanetçi tutumlarına karşı anlamlı tepkiler açığa çıktı. Sınıfın diğer bir hareketli bölüğü yıllardır eğitimli köle muamelesi gören sözleşmeli öğretmenler oldu. Ve açlık sınırının yarısı kadar maaşlarla geçinmesi beklenilen emeklilerin eylemleri yıl boyunca sürdü.
Tüm bu örneklerden yansıyan tablo bir kez daha gösteriyor ki, işçi sınıfı sefalet içinde bir yaşamı kabul etmiyor, kendisine bir çıkış yolu aramaya devam ediyor.
Başlarken de ifade ettiğimiz gibi çıkış yolu birleşik ve kitlesel bir işçi hareketinin inşa edilebilmesinden, hareketin taban inisiyatiflerine dayalı örgütlenmelerle sendikal bürokrasiden ve düzen siyasetinden bağımsızlaşmasından geçiyor.
2025 yılının biriken öfke ve tepkinin kalkışmalara dönüştüğü, grev ve direnişlerin yaygınlaşarak birleşik bir sınıf hareketine evrildiği bir yıl olması için görev başına!
*-*-*-
2024’ten iz bırakan mücadeleler…
Özak direnişi
İşçi sınıfı 2024 yılına Urfa’da bulunan Özak Tekstil işçilerinin direnişi ile girdi. İşçiler, sendika değiştirme hakkını kullanarak BİRTEK-SEN’de örgütlendikleri için patronun işten atma saldırısı ile karşı karşıya kaldılar. Sermaye, iktidar ve sendika bürokrasisinin el ele vererek her türlü saldırıyı devreye sokmasına rağmen Özak işçileri 80 gün boyunca kararlılıkla direndiler.
Lezita direnişi
Lezita’da patronun sözleşme masasına oturmaması nedeniyle işçiler 7 Mart’ta üretimi durdurarak greve çıktılar. Lezita kapitalisti hukuğu ayaklar altına alarak çok sayıda işçiyi işten çıkardı, grev kırıcılık yaptı. Karşı çıkan işçiler ise kolluk güçlerinin şiddetiyle karşılaştı. Grevleri halen devam eden Lezita işçileri uzun soluklu mücadelenin önemini göstermeye devam ediyor.
Özel sektör öğretmenlerinin mücadelesi
2024 yılında işçi sınıfının en hareketli kesimlerinden biri sözleşmeli öğretmenler oldu. Taban maaş ve özlük hakları için yılın başından itibaren Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası ile fiili, militan eylem ve direnişler sergileyen sözleşmeli öğretmenler, adım adım örgütlü gücünü büyüttüğü gibi eğitim emekçileri mücadelesinin temel bir bileşeni oldular.
Fernas direnişi
Fernas kapitalistinin insanlık dışı koşullarda çalışmaya zorladığı Fernas Madencilik işçileri gerçekleştirdikleri Soma’da yürüttükleri mücadelede ve gerçekleştirdikleri Ankara yürüyüşünde yeniden sermaye devletini karşılarında buldular. Fernas işçilerinin mücadelesi ise bir kez daha devletin sınıf tutumunu gösteren önemli bir örnek oldu.
Metal işçilerinin fiili grevi
MESS’in dayatmaları karşısında Birleşik Metal-İş üyesi Hitachi, Grid Solutions, Schneider, Arıtaş işçileri grev kararı aldılar. 14 Aralık’ta bir gece yarısı kararnamesiyle metal işçilerinin grevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. Birleşik Metal-İş üyesi metal işçileri, grev yasağına rağmen ortaya koydukları irade ile fiili grevleri sürdürüyorlar.
Polonez direnişi
Devletin tüm kurumlarıyla patronların safında olduğunun net bir şekilde görüldüğü direnişlerden biri oldu Polonez. Baskı ve engellemelere rağmen farklı eylem biçimlerinin hayata geçtiği, kadın işçilerin sürükleyici bir rol oynadığı Polonez direnişi 2024 yılına damga vuran sınıfın önemli eylemlerinden biri oldu. Polonez işçileri aylardır kararlılıkla sürdürdükleri direnişlerini 2025 yılına taşıyorlar.