…
Gel aç kapıyı, kanat çırpayım
Şiirin aydınlık gökyüzünde
Bırakırsan beni uçmaya
Bir gül olacağım şiir bahçesinde…
Füruğ Ferruhzad
Füruğ, Farsça’da ışık demek. Ve Füruğ Ferruhzad adına yakışır bir şekilde İran’ın çalkantılı yıllarında özgürlük mücadelesine ışık olan bir kadın şair… Özgürlüğün peşinde koşan şiirleri ve yaşamıyla, öldükten sonra molla rejiminin karanlık yıllarında sembol haline gelmiş bir kadın…
1935 yılının ocak ayında Tahran’da doğdu Füruğ Ferruhzad. Babası Albay Mohammed Ferruhzad, Şah’ın düşmanı olan aydınları ezmek için kurduğu orduda görevli bir subaydı. Oturdukları ev rejim muhaliflerinin idam edildiği meydana bakıyordu.
Babasının geniş kütüphanesi onun kültürel gelişiminin ilk kaynaklarıydı. Şah rejiminin koruyucusu baba aynı otoriter rejimi evin içinde de kurmaktan geri durmuyordu. Ev içindeki özgürlük mücadelesini babasına yazdığı bir mektupta şu cümlelerle ifade ediyordu: “Özgürlüğü bana vermeye korktunuz ve ben sizden gizlice bunu elde etmeye çabalıyordum ve ister istemez hata yapıyordum. İşin doğrusu siz bu özgürlüğü yakalamamda bana açıkça yardım ediyordunuz.”
Evin baskıcı ortamından kurtulmanın yolunu önce evlilikte aradı. 1951 yılında henüz 16 yaşındayken, kendisinin iki katı yaşında olan akrabası Perviz Şapur ile evlendi. Ne var ki Perviz’in sanata bağlılığı, baba evindeki otoriter düzenin koca evinde de devam etmesinin önünde engel değildi. 1954 yılında boşandıklarında, 1953 yılında doğan çocukları Kamiyar’ı Füruğ’dan aldı ve ömrünün sonuna kadar görmesine izin vermedi.
Boşandıktan sonra da şiirleri ile özgürlük arayışını sürdüren Füruğ, İran’da her geçen gün güçlenen mollaların hedefi haline geldi. Dinden çıkarıldığına yönelik fetvalara, “Beni yoran ve perişan eden, yaşam baskısına, çevre baskısına ve ellerimi ayaklarımı bağlayan zincirlerin baskısına tüm gücümle direnmeye çabalıyordum. Ben bir kadın yani insan olmak istiyordum. Benim de nefes almaya, haykırmaya hakkım olduğunu söylemek istiyordum” diyerek karşılık verdi Füruğ Ferruhzad.
Onun yaşamında önemli dönüm noktalarından biri, senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini üstlendiği “The House in Black” isimli belgeseldi. 22 dakikalık kısa belgesel için cüzzamlı hastalar ile bir araya gelen Füruğ, belgeselin 12 günlük çekimleri sırasında Hüseyin Mansuri adında cüzzamlı bir çocuğu evlat edindi. Ferruhzad’ın tek sinema çalışması olan belgesel sansürlense, halka açık yerlerde gösterimi engellense de, İran yeni dalga sinemasında özel bir yer edindi.
Sadece şiirleriyle değil yaşamıyla da özgürlük mücadelesinin içindeydi Füruğ. Birçok kez üniversite öğrencileri ile birlikte bildiriler dağıttı, eylemlere katıldı, onlarla birlikte dayak yedi. Şah’a suikast ihbarı ile tutuklanan ve idama mahkûm edilenler için bir bildiri hazırlayarak bildirinin dünyada yankı bulmasını sağladı ve idamlara engel oldu.
Sırtını devlete dayayanların her türlü cinayeti işlemesinin serbest olduğu bir dünyada çocukları taşıyan bir servise çarpmamak için arabasının direksiyonunu kıran Füruğ, hayatını kaybettiğinde henüz 32 yaşındaydı. Mollaların Füruğ’a düşmanlığı ise ölümüyle de son bulmadı. Çocukların yaşaması için kendi yaşamını hiçe sayan Füruğ’un cenaze namazını kılmayı reddettiler.
32 yıllık kısacık yaşamından geriye şiirleriyle İranlı kadınların özgürlüğe olan tutkusunu bıraktı Füruğ Ferruhzad.