İşte, sermaye düzeninin sendika bürokratlarının tablosu tam da bu! Karşılarında direnişçi işçileri gördüklerinde, kendi kimliklerini bile söyleyecek yüz bulamıyorlar.
Hakkını arayan, sendikalaşan, direnişe geçen işçiler polis barikatıyla karşılaşıyorlar. Sermayedarlar ne zaman zora girse, polisi-jandarması, hakimi-savcısı, hatta müftüsü imdadına yetişiyor. Sermayenin çarkları dönsün, sömürü devam etsin, köle olarak gördükleri işçiler başkaldırmasın istiyorlar. Bunun için de işçi sınıfı içindeki ajanları olma işlevini yerine getiren sendika bürokratlarına yaslanıyorlar. Polis zoruyla yapmadıklarını sendika bürokratları aracılığıyla yapıyor, işçi sınıfının mücadelesini boğmaya çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Antep’te bir sendika bürokratı kendisini polis olarak tanıtıp işçilere yanaştı. Artık ne kadar aynılaştıysa, sermaye düzenini korumakta kimlik karmaşası yaşıyor olmalı! Ya da çok daha muhtemel, kendisini sendika yöneticisi olarak tanıtacak yüzü bulamamış ağamız. Zira Antep’te bir tekstil sendikasının başkanısın, sürekli eylemler oluyor ama tekstil işçileri seni daha önce hiçbir eylemde, işçi etkinliğinde görmemişler. Sendikacıyım dese, şimdiye kadar neredeydin demezler mi?
Takım elbisesi, son model arabası ve şoförü-koruması ile direnişteki Ufuk Halı işçilerinin yanına gelen TEKSİF Şube Başkanı Nuri Bay, önce işçilerin ne kadar zam alacağını soruyor. Yüzde 40 zam alacaklarını öğrenince de “iyi vermişler” diyor. İşçiler siz kimsiniz diye sorunca, kendisini “emniyetten geldim” diye tanıtıyor. Eylemlere sahip çıkan BİRTEK-SEN’in Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in geldiğini görünce direniş alanından ayrılıyor.
İşte, sermaye düzeninin sendika bürokratlarının tablosu tam da bu! Karşılarında direnişçi işçileri gördüklerinde, kendi kimliklerini bile söyleyecek yüz bulamıyorlar.