Sermaye “tarafsız” mı kaldı?

“Yeri geldiğinde darbelere kapı açan TÜSİAD’ın demokrasi söylemleri tam bir ikiyüzlülüktür. Son günlerdeki yaşanan kitlesel eylemler, onun heybesindeki “demokrasi”nin kimin için demokrasi olduğunu, emekçi kitleler için demokrasi diye bir sorunları olmadığını açıkça ortaya koymuştur.”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan kitlesel eylemler üzerine herkes konuştu ve tartıştı. Ama ne hikmetse sadece onlar konuşmadılar. Başta TÜSİAD olmak üzere büyük sermaye örgütleri büyük bir suskunluk içindeler. En azından şimdilik böyle bir görüntü vermeyi tercih etmiş gibiler.

Halbuki İmamoğlu’nun geçtiği polis merkezlerinden, adliye koridorlarından daha bir ay önce TÜSİAD başkanları da geçmişlerdi. Üstelik aynı yollardan geçmelerine neden olan gerekçeler arasında İmamoğlu’na açılan soruşturmalara dair yaptıkları eleştiriler de vardı.

Dün TÜSİAD kürsüsünden İmamoğlu’na yönelik açılan soruşturmaları yüksek perdeden eleştirenler, İmamoğlu tutuklanınca tek söz etmediler. Peki neden?

Elbette bunun tek sebebi kendilerine reva görülen adliye koridorları şokunu atlatamamaları değil. Onları esas endişelendiren, ortaya çıkan halk hareketinin kendisi. Onlar da çok iyi biliyorlar ki, bu halk hareketi gelişip daha da büyürse, bugüne kadar bir şekilde hayata geçirilen sosyal yıkım programlarını uygulamak artık mümkün olmayacak. Umut bağladıkları Mehmet Şimşek programı çöplüğe gidecek.

Bu nedenle susuyorlar. Endişe içinde hareketin durulmasını bekliyorlar. Belli kesimleri mevcut iktidar konusunda bazı sıkıntılar yaşıyor olsa da, bu iktidarın bugün bu biçimde devrilmesini istemiyorlar. Azami sömürü ve dolayısıyla azami kâr için AKP iktidarı ile iş birliğinin hâlâ en işe yarar yol olduğunu biliyorlar. En azından sermaye düzeninin efendilerinin rotasını çizeceği bir yol bulunana kadar yapılması gereken bu. Zira, olası bir halk hareketiyle son verilecek AKP iktidarının ardından, kitlelerin mücadelesi ve direnişinin sermaye düzeninin kendisiyle hesaplaşmanın önünü açabileceği korkusunu yaşıyorlar.

Yoksa elbette onlar da AKP’nin az da olsa dizginlemesinden yanalar. Ama halktan korkuları o kadar büyük ki göstermelik açıklamalar yapmaktan bile imtina ediyorlar.

Dolayısıyla bir kez daha görülmüştür ki, sınıfsal çıkarlarını ve tercihlerini her şeyin üstünde tutan, bunun için yeri geldiğinde darbelere kapı açan TÜSİAD’ın demokrasi söylemleri tam bir ikiyüzlülüktür. Son günlerde yaşanan kitlesel eylemler, onun heybesindeki “demokrasi”nin kimin için demokrasi olduğunu, emekçi kitleler için demokrasi diye bir sorunları olmadığını açıkça ortaya koymuştur.

Onlar bu halk hareketinde işçi sınıfı ve emekçilerin biriktirdiği öfkenin nelere kadir olacağını gördükleri için, demagojik de olsa söz söylemekten kaçınıyorlar. O zaman yoksulluğa, yolsuzluğa, geleceksizliğe karşı işçi sınıfının devrimci bayrağının altında birleşerek korkularını gerçeğe çevirmenin zamanı gelmedi mi?