Petrokimya sektöründe toplu sözleşme süreçleri sürüyor!

Yıllar içinde grevsiz, tereddütlü, güvensiz ve mücadelesiz bir tutumla bu noktaya gelindiğini unutmamak gerekiyor. Seçenekler ortada: Ya kapitalistlerin alın terimizi ve onurumuzu ayaklar altına alan dayatmalarına boyun eğeceğiz ya da insanca bir yaşam için direnişi örgütleyeceğiz.

Petrokimya sektöründe çalışan sendikalı binlerce işçi ocak ayından itibaren toplu iş sözleşmesi sürecinde. Büyük çoğunluğu Gebze’de, geri kalanı ise İzmir, Kocaeli ve İstanbul’da bulunan onlarca fabrikada, grev tarihleri ilan edilmiş durumda. Petrol-İş Sendikası’nın yetkili olduğu Novartis, Cambro Özay, Durden, İzocam, Serioplast, BASF Türk, Bayer, Polimer, Sanofi, Mefar ve Faurecia fabrikalarında sözleşmeler, grev tarihlerine yakın günlerde imzalandı. DİSK’e bağlı Lastik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Corning Kablo, Türk Henkel, Setaş Kimya, Hakan Plastik ve Paccor işyerlerinde ise toplu iş sözleşmesi (TİS) süreçleri devam ediyor.

Eti Maden, TPAO, TPIC, MKE, Vibracoustic, Sandoz, Gübretaş, Plascam, Pulver/Elastron Kimya, Conta Elastik, Portakal Plastik, Nedex Kimya, DYO Boya, Betek Boya, Ravago Enplast–Eastchem–Tekpol ve TPI gibi işyerlerinde de TİS süreçleri sürüyor. Bir dizi fabrika için mayıs ayında uygulanacak şekilde grev kararları alınmış durumda. Grev hakkının yasak olduğu Tüpraş’ta ise sözleşme süreciyle ilgili eylemler gerçekleşiyor.

Mevcut tabloda, petrokimya sektöründe sendikalı olarak çalışan işçilerin ücretleri birçok fabrikada neredeyse asgari ücret düzeyine gerilemiş durumda. Enflasyonun hız kesmeden devam etmesi alım gücünü azaltırken, alınan zamlar kısa sürede eriyor; dolayısıyla reel ücretlerde ciddi bir gerileme yaşanıyor. Bu durum sözleşme süreçlerine de doğrudan yansıyor. Petrokimya işçileri, ücretlerin az çok yaşanabilir bir düzeye çekilmesini talep ederken, ülkede kurulmaya çalışılan baskı rejiminden güç alan sermaye çevreleri, işçilere temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde bile ücret vermek istemiyor. Birçok fabrikanın grev aşamasına gelmesinin altında da bu gerçek yatıyor.

Petrokimya sektörü, Türkiye kapitalizminin en önemli sektörlerinden biri. Dolayısıyla petrokimya işçilerinin değişik fabrikalarda yürüttükleri sözleşme süreçlerini birleşik bir biçimde ele almaları durumunda, sermaye sınıfına geri adım attıracak önemli bir güç ortaya çıkabilir. Ancak bırakın farklı sendikalara üye işçiler arasında ortaklık kurulmasını, aynı sendikaya bağlı, hatta aynı bölgede bulunan fabrikalardaki sözleşme süreçleri bile birbirinden kopuk şekilde yürütülüyor. Bu durumun ortaya çıkmasında sendikaların ortak mücadeleye yanaşmamasının etkisi olduğu kadar, işçilerin mücadeleyi yalnızca kendi fabrikalarıyla sınırlı görmelerinin de büyük payı bulunuyor. Oysa, gittikçe gerileyen ücretlere rağmen petrokimya sermayesinin düşük zam dayatmaları, krizin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere kesilme politikalarından kaynaklanıyor ülkedeki otoriter rejimden güç alıyor.

Yıllar içinde grevsiz, tereddütlü, güvensiz ve mücadelesiz bir tutumla bu noktaya gelindiğini unutmamak gerekiyor. Seçenekler ortada: Ya kapitalistlerin alın terimizi ve onurumuzu ayaklar altına alan dayatmalarına boyun eğeceğiz ya da insanca bir yaşam için direnişi örgütleyeceğiz.