TPI grevinden tüm işçi sınıfı adına çıkarılacak diğer bir önemli ders, sendikalarımızda hakimiyet kuran bürokratik yapının buralardan sökülüp atılması ihtiyacının her geçen gün daha acil hale geldiği gerçeğidir. İşçi hareketi toparlanmalı, kendi öz gücünü ve fiili meşru mücadeleyi esas alan, “sınıfa karşı sınıf” tutumunu benimseyen bir çizgi sendikalarımıza hâkim kılınmalıdır.
Petrol-İş üyesi TPI işçileri sefalet dayatmasına karşı beş ayı aşkın süredir grevdeydi. Amerika merkezli iflas yapılandırmasının ardından Türkiye fabrikalarında XCS firmasına hisse devri gerçekleştirildi. Yakın zamanda ise üretim yapılmayacağı gerekçesiyle tüm TPI işçileri işten çıkarıldı.
Grev sürerken yaşanan bu hukuksuz çıkışlarla işçilerin yaşadığı haksızlıklara bir yenisi eklenmiş oldu. Aylardır zor şartlarda direnen işçiler, şimdi de tazminat alacakları konusunda belirsizlik yaşıyorlar.
Tüm bunlar yaşanırken, Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz katıldığı bir programda greve dair konuşup TPI sürecini uzun uzun anlattı. Ne yazık ki ortaya koydukları ancak bir bürokratın ağzından çıkabilecek sözler olmak dışında bir anlam ifade etmiyor.
Petrol-İş Genel Başkanı, beş aydır tüm ekonomik ve manevi zorluklara rağmen grevi sürdüren, miting, eylem ve etkinliklerle sesini yükselten işçilerin dayanışma ödeneğinin artırılması talebini görmezden geliyor. Bununla da kalmıyor, “bana çalışmıyorlar” diyecek denli aymazca bir tutum alabiliyor.
Uzun zamandır süren bu grevi Petrol-İş ve bağlı olduğu Türk-İş sendikalarına mal etmek için hiçbir şey yapmayan Akyüz, yüzü kızarmadan sendikanın her şeyi yaptığını söyleyebiliyor. Oysa genel merkezin sürecin her aşamasında işçiyi yalnız bıraktığını herkes biliyor.
Mücadeleyi büyütebilmek için destek eylemleri yapılabilmeli, işçilerin direnme gücünü artırmak için bütçe ayrılmalı, maddi dayanışma örgütlenmeliydi. Ama bu ancak sınıf mücadelesini geliştirme bakışı olanların derdi olabilirdi. Akyüz gibilerse hükümet ve bakanlığa durumu iletmeyi mücadele sayar, grevdeki işçiye gene işçinin ödediği aidattan verilen 7500 lirayı “dünyada emsali görülmemiş” düzeyde bir katkı sanır. Sonra da takdir bekler, eleştiriyi saldırı olarak algılar, bir de aymazlıkla “dış güçleri” suçlar.
Bu uzlaşmacı, müzakereyi mücadelenin yerine geçirmeye çalışan, işçiye güvenmeyen, sınıf mücadelesine ve onun kazanımlarına inanmayan anlayışın sınıf mücadelesine bir şey katmadığı açıktır.
Bu çizgi aylarca TPI’da işçileri oyalayarak her şeyi TPI yönetiminin insafına bırakmıştır. Şimdi böylelerinin çıkıp “biz işçi için her şeyi yaptık, dışardan söz söyleyenler işçinin aklını karıştırıyor” demelerinde şaşıracak bir şey yoktur.
TPI işçisinin kendi hakları için dişe diş bir mücadele vermek zorunda olduğu her yeni gelişme ile yeniden doğrulanmaktadır. Yaşananlar göstermektedir ki, Akyüz gibilerinin varlığı bu zorlu mücadelede en önemli engellerden biridir.
TPI işçisi kendi gücüne güvenmeli, Amerikan tekelinin yıllarca işçileri istediği gibi sömürüp sonra da haklarını vermeden çekip gitmesine izin vermemelidir. Bunun için gerekirse ülkenin her yanı eylem alanına çevrilmelidir.
TPI grevinden tüm işçi sınıfı adına çıkarılacak diğer bir önemli ders, sendikalarımızda hakimiyet kuran bürokratik yapının buralardan sökülüp atılması ihtiyacının her geçen gün daha acil hale geldiği gerçeğidir.
İşçi hareketi toparlanmalı, kendi öz gücünü ve fiili meşru mücadeleyi esas alan, “sınıfa karşı sınıf” tutumunu benimseyen bir çizgi sendikalarımıza hâkim kılınmalıdır.