Metal işçileri hakkı olanı almak istiyorsa, kendi gücüne güvenmelidir. Bizlerin sömürüsü üzerinden kârlarına kârlar katanlardan, sermayenin hükümetinden ve onların hizmetindeki sendikal bürokrasiden medet ummamalıyız.
Metal işkolunda ek zam tartışmaları, sözleşme süreçleri, grevler ve grev yasaklarıyla süreç devam ediyor. Tüm işçi ve emekçilerin yaşadığı sefaleti, yoksulluğu, yoksunluğu metal işçileri de yaşıyorlar. Metal sermayedarlarının elde ettiği kârlar, ihracat rekorları ve yarattıkları değer karşısında metal işçisine reva görülen budur.
Metal işkolunda toplu iş sözleşmesi kapsamında sendikalı işçi oranının nispeten yüksek olması ve MESS’le yürütülen görüşmelerin 200 bine yakın metal işçisini doğrudan ilgilendirmesi nedeniyle bu süreçte yaşananlar önem taşıyor.
Grev hakkımıza sahip çıkalım!
İşçi hareketi açısından önemli dinamikleri barındıran metal işkolundaki gelişmeler değerlendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Son süreçte alınan grev kararlarına karşı iki kez grev yasağının ilan edilmesi ve Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin bu yasağı tanımaması önemli bir adımdı. AKP döneminde artık genel bir kural haline gelmiş grev yasaklarını boşa düşüren bu tutumun güçlendirilmesi ve genel bir karakter alması gerekiyor.
Halihazırdaki yasal düzenlemelerle grev hakkı sadece sözleşme süreçlerinde, belli koşullar altında ve ekonomik nedenlerle uygulanabiliyor. Sınıf dayanışması temelli ya da işçi sınıfını ilgilendiren sosyal-siyasal konularda grev hakkı kullanılamıyor. Bu mevcut sınırlı kullanımın da sürekli yasaklarla karşılanıyor olması, AKP-MHP hükümetinin her zaman sermayenin yardımına koştuğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile işçi sınıfının grev hakkının yasaklanması, sınıf düşmanlıklarının tescili anlamına geliyor.
İmzalanan sözleşmeler ve ek zam tartışmaları
TÜİK’in aksine ENAG’ın açıkladığı gerçek enflasyon 2022 yılı için yüzde 137,5’dir.
Dolayısıyla, yüzde 90’larla imzalanan sözleşmeler metal işçilerinin kayıplarını karşılamaktan uzaktır. Böylece bir bütün olarak işçi sınıfının toplam servetten aldığı pay düşmektedir.
Geçtiğimiz yıl Ocak ayında MESS ile imzalanan Grup TİS’inin üzerinden bir yıl geçti ve metal işçilerinin ücretleri asgari ücretin altına düştü. Bu durum, sözde “zafer kazandık” diye ilan edilen sözleşmeler gerçeğine de ışık tutuyor. MESS’e bağlı neredeyse bütün fabrikalarda ek zam talebi gündeme geldi.Bunun sonucu olarak sendikalarla yapılan ek protokolle Mart ayında yapılacak enflasyon zammı iki ay öne çekildi ve 70 kuruşluk kıdem zammı yapıldı. Sendikacıların asgari ücret çekmesine dayanarak %34 ek zam diye yutturmaya çalıştıkları bu tablo tam bir fiyaskodur.
Yıllardır metal işçilerini sözleşme dışında zam yapılamaz, sözleşmeyi beklemek zorundayız yalanları ile uyutmaya çalışanların, bugün onların öfkesinden korkarak böylesi bir adım atmaları hem metal işçisinin gücünü gösteriyor hem de sermaye ve sendika ağalarının yalanlarını da ortaya seriyor.
Yapılması gereken açıktır
Metal işçileri hakkı olanı almak istiyorsa, kendi gücüne güvenmelidir. Bizlerin sömürüsü üzerinden kârlarına kârlar katanlardan, sermayenin hükümetinden ve onların hizmetindeki sendikal bürokrasiden medet ummamalıyız.
Öncelikle yapılması gereken, iç örgütlülüğümüzü ve birliğimizi komitelerle güçlendirmektir. Önümüzdeki sürece hazırlık yapmak istiyorsak bu adımı atmak zorundayız. İkinci olarak, birliğimizin yapı taşı olacak sınıf bilincimizi geliştirmeli, sadece ekonomik temelli bir mücadelenin sonuç üretmeyeceğini görmeliyiz. Bu düzen sermayenin düzenidir ve hakkımız olanı almak istiyorsak mücadelemizle de onu aşacak bir bilinç ve örgütlülüğü yaratmalıyız. Yoksa bizlere takılan zincirin uzunluğunu değiştirerek bir yere varamayız. O zincirleri kırmak zorundayız!