Bu kaderi biz yazmadık, bozacak olan biziz!

Yakılan, boğulan, katledilen biz işçi ve emekçileriz… Bu kaderi biz yazmadık, ama bozacak olan bizleriz.

Kapitalizm bir düzen olarak ortaya çıktığından bu yana işçi sınıfı fabrikalarda, atölyelerde, maden ocaklarında katlediliyor.

Türkiye’de her yıl ortalama 2 bin işçi alınmayan önlemler yüzünden iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Gece vardiyasında işçiler dışarıya çıkmasınlar diye kapıların kilitlenmesi sonucu, çıkan yangında boğulan işçi kardeşlerimiz oldu. Binlerce maden işçisi kardeşimize, yerin altındaki madenler mezar oldu. İş yerlerinde basit önlemlerin alınmaması sebebiyle bir çok arkadaşımızı bu sisteme kurban verdik. Hak arama eylemlerinde, grev ve direnişlerde bir çok yoldaşımız kurşunlara hedef oldu…

Şimdi ise bir doğal afet olan depremin nasıl katliama dönüşebileceğine bir kez daha tanık olduk.

Maraş merkezli depremde resmi olmayan rakamlara göre 100 bini aşkın insan yaşamını yitirdi, on binlercesi yaralandı, milyonlarca emekçi ise geleceksiz bir yaşama mahkûm edildi. Depremler ülkesinde, alınmayan önlemler sonucu adeta katliama davetiye çıkartıldı.

Bu akıldışı tablonun elbette sınıfsal bir mantığı var. Emek ve sermaye çelişkisinin olduğu bu sömürü düzeninde her şey, kapitalistlerin çarklarının dönmesi içindir. Bir avuç asalağın daha fazla kar elde etmesi ve sömürü düzeninin sürmesi için insan canı sudan bile ucuzdur.

Yakılan, boğulan, katledilen biz işçi ve emekçileriz… Bu kaderi biz yazmadık, ama bozacak olan bizleriz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken unutmamalıyız ki, haklarımızı ve geleceğimizi kazanmanın tek yolu sınıf kavgasını büyütmektir. 8 Mart’ı yaratan kadın işçilerin bize bıraktığı miras budur.