Ölüm ve sömürü düzeninden hesap sormak için…

Nasıl temel hak ve özgürlüklerimizi seçim sandıklarıyla değil dişe diş mücadelelerle kazandıysak, bu ülkenin emekçilerine bu katliamı yaşatanlardan hesabı da birlikte mücadele ederek soracağız.
8 Mart, bu hesabı soracağımız, katliama karşı sesimizi en güçlü bir biçimde çıkaracağımız günlerden biri olmalıdır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, işçi sınıfı, emekçiler ve kadınlar için en önemli mücadele günlerinden biridir. Bugünün kaynağında ise, Amerika’da kadın işçilerin, kapitalistlere karşı insanca çalışma koşulları için verdiği mücadeleler yatıyor.

8 Mart, işçi sınıfının ülkeden ülkeye yayılan direnişlerinin ve mücadele mirasının sembol günlerinden biri haline gelmiştir. 8 Martlar’da dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler ve kadınlar, sermaye sınıfına karşı sokaklara çıkıyor, taleplerini haykırıyorlar.

Ülkemizde de son yirmi yılda kadınların yaşadığı sorunlar daha da boyutlandı. İşçi kadınlar daha fazla güvencesiz ve kuraldışı çalışmaya mahkûm edildi. Kadına yönelik şiddet toplumsal yaşamın her alanında kat be kat arttı. Gittikçe büyüyen ekonomik sorunlar, kadınların yoksulluğunu daha da derinleştirdi. Kadınlar, yaşadıkları sorunlara karşı 8 Martlar’da seslerini yükselttiler ve yükseltmeye devam ediyorlar.

İnsanlık suçu işlediler!

Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü olağanüstü koşullarda karşılıyoruz. 6 Şubat’ta gerçekleşen depremler 11 kenti doğrudan etkiledi. Bazı kentler yerle bir oldu. On binlerce insanımız yaşamını yitirdi, on binlercesi diri diri enkazlara gömüldü. Milyonlarca insanımız ise hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Depremi ağır bir şekilde yaşayan halkımız, büyük bir toplumsal dayanışma sayesinde ayakta kalmaya çalışırken, bölgede yaşayan kadınların depremle birlikte sorunları alabildiğine derinleşti. Halen, kadın ve çocukların temel yaşamsal ihtiyaçları (barınma, kadın sağlığı, ısınma, beslenme, hijyen vs.) asgari ölçüde dahi sağlanmıyor.

Gerici-faşist iktidar, bu denli büyük bir yıkımın faturasını 3-5 müteahhitin üzerine yıkmaya kalkıyor. Oysa bu katliamın başlıca sorumlusu, insan canını hiçe sayan, sadece kâr ve rantı esas alan sermaye düzeni ve onların hizmetindeki AKP-MHP iktidarıdır. Deprem ülkesi olan Türkiye’de, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen hiçbir önlem alınmaması, depremin ardından da insanların ölüme terkedilmesi büyük bir insanlık suçudur. Bu katliamın tüm sorumlularından hesap sormak boynumuzun borcudur.

Sandık çözüm değil!

Deprem, burjuva düzen partilerinin seçimlere odaklandığı bir süreçte gerçekleşti. Bu denli büyük bir yıkım tüm atmosferi değiştirdi. AKP-MHP iktidarı, depremde tümüyle suçüstü yakalanmasına rağmen, “kader planı”na sığınarak, baskıyı artırarak yeniden iktidar olmanın hesabını yapıyor. Diğer düzen partileri ise, deprem yıkımında büyük bir payı olan AKP iktidarından kurtulmak için sandığı işaret etmeye devam ediyor.

İşçilere, emekçilere ve kadınlara dönük bugüne kadar işlediği suçlara yenisini ekleyen, Maraş depreminde yaşanan katliama imza atan AKP iktidarından kurtulmak önemlidir. Ancak deneyimlerimizin bize gösterdiği bir gerçek var ki, sandık çözüm değildir.
Nasıl temel hak ve özgürlüklerimizi seçim sandıklarıyla değil dişe diş mücadelelerle kazandıysak, bu ülkenin emekçilerine bu katliamı yaşatanlardan hesabı da birlikte mücadele ederek soracağız.

8 Mart, bu hesabı soracağımız, katliama karşı sesimizi en güçlü bir biçimde çıkaracağımız günlerden biri olmalıdır. Deprem bir kez daha göstermiştir ki, bu ölüm ve sömürü düzeni yalnız haklarımızı elimizden almıyor, bizi büyük felaketlerle de karşı karşıya bırakıyor.

Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, bulunduğumuz tüm alanlarda, fabrikalarımızda, mahallelerimizde ve meydanlarda taleplerimizi yükseltmeliyiz. Ama en başta da, bu ülkenin emekçilerine böylesi bir yıkımı yaşatan sermaye düzeni ve onun temsilcilerinden hesap sormalıyız. Direniş ve mücadele günü olan 8 Mart’ın bizlere güncel çağrısı budur.