AKP’nin iflas eden dış politika serüveni

Son yıllarda sonu gelmez ihtiraslarının sonucu olarak gözden düşse de, AKP’nin 20 yıllık iktidarının tarihi emperyalizme köleliğin ve halklara düşmanlığın tarihidir. Onun kursağında kalan “dünya liderliği” hevesi Türkiye ve Ortadoğu halkları için koca bir yıkım tablosudur.

20 yıllık AKP iktidarı döneminin faturasını ödeyen sadece Türkiye işçi ve emekçileri olmadı. Geride kalan 20 yılda onun kibirli politikalarının sonucu olarak Ortadoğu halkları da azımsanmayacak bir fatura ödedi. Zaten başka türlüsü de düşünülemezdi. Zira o daha en başta ABD emperyalizmi tarafından görevlendirilmiş, ABD politikaları ekseninde Ortadoğu’nun “model ülke”sini yaratmak için sahneye sürülmüştü. Siyasal islamcılık, neoliberalizm ve Amerikancılığa dayanan bu görevi o günlerde büyük bir hevesle kabul etmesi, “BOP Eşbaşkanı” olmakla övünmesi de boşuna değildi bu yüzden.

Son yıllarda sonu gelmez ihtiraslarının sonucu olarak gözden düşse de, AKP’nin 20 yıllık iktidarının tarihi emperyalizme köleliğin ve halklara düşmanlığın tarihidir. Onun kursağında kalan “dünya liderliği” hevesi Türkiye ve Ortadoğu halkları için koca bir yıkım tablosudur. Gelinen yerde AKP’nin dış politikası esas olarak iç politikayı hedefleyen hamaset nutukları atmaktan, uluslararası dengelerin ürünü olarak kah şu emperyalist gücün kah diğerinin kuyruğunda kendi varlığını sürdürme çabasından ibarettir.
Şimdi “dünya liderliği” iddiasından siyasal iflasa sürüklenen bu garabet tablosunun köşe taşlarını hatırlayalım.

AB’ye tam üyelik masalı

3 Kasım 2002 seçimlerinde işbaşına gelen AKP’nin vaatleri büyüktü. İç politikada olduğu kadar dış politikada da iddialıydı. İlk dönemde “Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin (AB) tam üyesi yapacağız” diyorlardı. AB ile ilişkilerden sorumlu bakan bile atadılar. Aradan geçen 20 yılın ardından AB üyeliği masal oldu. Müzakereler bile çoktan askıya alındı. Buna rağmen AKP-MHP iktidarı “Avrupa bizi kıskanıyor” safsatasıyla emekçileri kandırmaya çalışıyor.

Irak işgaline destek

AKP, ABD ve Yahudi Lobisi’nin tam desteği ile kurulmuş, ilk seçimde iktidara gelmesinin yolu açılmıştı. Bundan dolayı Ortadoğu’da Amerikan çıkarlarına hizmet etmeyi vazife bildi. Mart 2003 yılında ABD Irak’ı işgal ettiğinde, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP’nin tüm yöneticileri bu vahşete tam destek verdiler. Ancak savaş tezkeresi meclisten geçmediği için hükümet ABD karşısında zor duruma düştü. Kendini affettirmek için olmadık şeyler yaptı. Mesela koltuğunu kaybetme korkusuna kapılan Erdoğan’ın ABD’ye gönderdiği elçiler, “O’nu (Erdoğan’ı) çukura süpürmeyin, kullanın” diyebildiler. Nitekim hükümet Irak işgali boyunca her imkanını işgalci ABD askerlerinin hizmetine sundu.

“Ilımlı İslam modeli”nin çöküşü ve savaş

2010 yılında Tunus’ta başlayıp diğer Arap ülkelerine yayılan halk hareketleri, Amerikancı İslamcılar tarafından fırsata çevrilmek istendi. Mısır ve Tunus’ta Müslüman Kardeşler yönetime geçince iş tamam sandılar. Oysa yanıldılar. Bu iki ülkenin halkları yine isyan bayrağını açtılar ve İslamcıların yönetimleri yıkıldı. Şam’da ise Amerikancı İslamcıların bayrağını dalgalandırma hesapları tutmadı.

Modelin çöküşünden sonra AKP’nin elinde bir tek Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) kaldı. Suriye, Irak, Libya başta olmak üzere birçok ülkeye TSK’yı gönderdiler. Rejim dış politikasını askeri güce dayandırdı. Halen birçok ülkede işgalci konumda olan TSK’nin oralardan nasıl çıkacağı bilinmiyor.

“Komşularla sıfır sorun”

Amerikan patentli “AKP modeli”nin Ortadoğu’da alıcı bulacağı hayali ile “komşularla sınıf sorun” politikasının başlatıldığı ilan edildi. Ancak model alıcı bulmayınca politika tersine döndü. “Komşularla düşmanlık” dış politikanın temeli haline getirildi.
En büyük düşmanlığı Suriye’ye yaptılar. Onlarca ülkeden toplanan cihatçıları destekleyen AKP hükümeti, Suriye’nin yakılıp yıkılması, yüz binlerce kişinin ölmesi ve milyonların mülteci durumuna düşürülmesinde önemli bir rol oynadı. Erdoğan ve AKP’liler Emevi Camisi’nde Cuma namazı kılma hevesine kapılmışlardı. “Osmanlı’nın torunlarıyız, 1913’te kaybettiğimiz topraklara yeniden dönüyoruz” safsatasına dayalı hevesler kursaklarında kaldı. Ancak bu aymazlık Suriye başta olmak üzere bölge halklarının tümüne tarifsiz zararlar verdi.

Yunanistan ile yaşanan gerilimler de iç politikanın olmazsa olmaz bir aracı oldu. İçerde ne zaman başları sıkışsa, Yunanistan ile gerilimi tırmandıracak bir yol bulup halklar arası düşmanlığı körüklemeyi ihmal etmediler.

Hem içeride hem dışarıda yıkım!

Erdoğan ve AKP’si gerçekten Türkiye ve Ortadoğu halklarının iyiliğini isteseydi, ne Türkiye’de işçi ve emekçiler bu kadar sefil duruma düşürülür ne Suriye cehenneme döner ne de İsrail bu kadar küstah davranabilirdi. Ancak AKP halkların değil sermaye sınıfının temsilcisidir. Hem iç hem dış politikasını temsil ettiği bu sömürücü sınıfın çıkarlarına göre belirledi ve uyguladı. Elbette AKP’nin yiyici takımı da sömürü ve yağmadan payını alarak dolar milyarderi oldu.

20 yılın ardından iç politikada olduğu gibi dış politikada da tam bir iflas yaşanıyor. Tayyip Erdoğan dün hakaret edip küfür savurduğu kişilerle barışmaya çalışıyor. Saraydan beslenen medyaya bakılırsa o hâlâ “Ortadoğu, hatta dünya lideri”. Oysa Körfez krallarının önünde diz çöküp para dileniyor. Sadece Ortadoğu’nun değil Türkiye’nin de çok daha berbat bir hale gelmesinde bu saldırgan ve yayılmacı dış politikanın büyük bir rolü oldu.

Erdoğan AKP’sinin dış politikası Suriye’de, Irak’ta, Libya’da Yemen’de yaşanan yıkıcı savaşların tümünde uğursuz bir rol oynadı. Son yıllarda “Amerika zayıflıyor, bölgede boşluk var, yağmadan biz de pay alalım” üzerine inşa edilen saldırgan politikanın Türkiye işçi ve emekçilerinin sefalete itilmesinde de önemli bir rolü olmuştur. Meydanlarda ABD’ye meydan okuyup sözde Rusya’ya yanaşma görüntüsüyle amaçlanan ise, kendisini ABD emperyalizmine daha pahalıya pazarlamaktır.

İşçi sınıfı hem Ortadoğu halklarına acılar yaşatan hem kendisini sefalete sürükleyen sermayenin AKP düzeninden hesap sormak için mücadeleyi yükseltmelidir.