“Onlar, seçimleri ve parlamentoyu adres gösterenlere inat, işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarını kurmak için düzene karşı devrim yolunu seçtiler. Düzenin meclislerinde hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerinin farkındaydılar. Yapılması gereken açıktı. Bu düzen yıkılacak, yerine işçi-emekçi iktidarı kurulacaktı. Bağımsızlık da demokrasi de ancak bu şekilde elde edilebilecekti.”
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan… 6 Mayıs 1972’de idam edilen üç baş eğmez devrimci… Yaşamlarını işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesine adamış, kendi bireysel kurtuluşlarını bir kenara bırakmış, başları dik bir şekilde idam sehpasına yürümüş yiğit insanlar…
Düzen güçleri gerçekleştirdikleri darbenin ardından Denizler’i idam ederek gençlik hareketini ve sınıf mücadelesini bastırmayı hedeflediler. Onları “terörist” ilan ettiler. Hakkını arayan, bu sömürü düzenine karşı çıkan herkesi “terörist” ilan ettikleri gibi…
Denizler gençliğin geleceksizliğe karşı mücadelesinin önderleriydiler. Amerikan emperyalizmine karşı 6. Filo eylemlerinde en ön saflardaydılar. 1967 yazında ABD 6. Filosu adına Taksim’e bırakılan çelengi yaktılar. Anti-emperyalist mücadelenin fitilini ateşlediler. Ülkücü faşistlerin ve İslamcı gericilerin saldırılarına rağmen boykotlarla, üniversite işgalleriyle mücadelelerini sürdürdüler. 1968 yazında tekrar İstanbul’a gelen 6. Filo’yu protesto ettiler. Eylemler sırasında Vedat Demircioğlu yurdun penceresinden atılarak katledildi. Denizler Taksim’den Dolmabahçe’ye inerek Amerikan askerlerini denize döktüler.
Grev çadırlarında, köylü mitinglerinde, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nde işçi sınıfıyla omuz omuza mücadele verdiler. Kısacık yaşamlarına koskoca bir mücadele deneyimi sığdırdılar. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin emek sömürüsüne dayalı ücretli kölelik düzeninin yıkılması gerektiğini savundular. Hayatlarını işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesine adadılar.
Onlar, seçimleri ve parlamentoyu adres gösterenlere inat, işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarını kurmak için düzene karşı devrim yolunu seçtiler. Düzenin meclislerinde hiçbir şeyi değiştiremeyeceklerinin farkındaydılar. Yapılması gereken açıktı. Bu düzen yıkılacak, yerine işçi-emekçi iktidarı kurulacaktı. Bağımsızlık da demokrasi de ancak bu şekilde elde edilebilecekti.
Yürüttükleri mücadele sermaye iktidarını korkuttu. Hızla “vatan haini”, “terörist” ilan edildiler. Bir sürek avı başlatıldı. Yakalanmalarından sonra göstermelik bir yargılamayla hızla idam kararı verildi. Suçları bu sömürü düzenini yıkmaya kalkışmalarıydı. İşçi sınıfının kölelik zincirlerinden kurtulmasını istemeleriydi. Sermaye iktidarına karşı en büyük suçtu bu…
İdamlarını durdurmak için eylemler gerçekleştirildi. İmza kampanyaları düzenlendi. Aralarında Pablo Picasso, Louis Aragon, Pablo Neruda, Samuel Beckett’in bulunduğu dünyaca ünlü sanatçılardan Yaşar Kemal’e, Metin Oktay’a kadar birçok ilerici insan imza kampanyasına katıldılar.
İdamları durdurmak için Mahir Çayan ve arkadaşları İngiliz subaylarını kaçırdılar. Ancak onlar da Kızıldere’de katledildiler.
6 Mayıs günü gelip çattığında, sermaye iktidarının dümenindeki cunta rejimi Denizler’i asarak toplumsal muhalefete ve gelişmekte olan sınıf hareketine gözdağı vermek istedi. Ancak Denizler yaşamlarını adadıkları mücadele uğruna yiğitçe ölmesini bildiler. Mücadele kararlılıklarını dosta ve düşmana gösterdiler.
Onlar öldüler ama yenilmediler. Onların bu baş eğmez tutumu, toplumsal muhalefetin ve sınıf hareketinin çok kısa bir süre içinde tekrar yükselmesini sağladı.
Yıllardır ABD’nin hizmetinde BOP’un eş başkanlığını yapmakla övünen Erdoğan’ın tek adam rejimi Denizler’e, Mahirler’e, İbrahimler’e karşı tahammülsüzdür. Çünkü onlara baktıkça, onların sahiplenildiğini gördükçe kendi yıkımını görmektedir.
İşte tam da bu yüzden, aradan 51 yıl geçmesine rağmen hala kararlı mücadeleleriyle bizlere umut olan Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.